"Herkese malum ve adi olan taşların şu fıtri bazı hâlât-ı tabiiyesini, en mühim ve büyük mes'eleler suretinde bahis ve beyanda ne mana var, ne münasebet var, ne ihtiyaç var?" Taşların Kur’an’da bahsedilmesini biraz açıklar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
Taşların fıtri halleri, zamanla yaşlanmak, parçalanmak, dağılmak, yerlerinden kopup yuvarlanmak, içlerinden suların akması gibi hadiselerdir. Bunların önemli meseleler olarak bahsedilmesinin iki yönü vardır:
Birisi, bu fıtri haller taşların kendi istek ve iradeleriyle olmadığına göre, bütün bunlar ilahi fiillerle icra edilmektedir. Her şey ve her hadise ancak Allah’ın iradesiyle meydana gelir ve onda bir takım ilahi isimler tecelli eder. Taşlar da bu kaideden hariç değildir. O cansız ve iradesiz varlıkları yaratan, sertleştiren Allah olduğu gibi, onları ihtiyarlatan, pörsüten, yerlerinden kaydırıp yuvarlatan, parçalayıp dağıtan da yine odur. Bu fıtri haller bu noktada büyük bir önem taşır.
İkinci cihet ise, Kur’an-ı Kerim'in bu hadiseleri insanların ibret nazarlarına sunması ve onları böylece ikaz ve irşat etmesidir. Yani taşlar, cemal tecellileriyle köklere yol verip, ağaçlara destek oldukları gibi, celal tecellileriyle de yerlerinden kopar, yuvarlanırlar, parçalanıp dağılırlar.
İlk iki taş örneği Allah’ın rahmet ve cemal tecellisini, üçüncüsü ise celal tecellisini temsil eder. Yani sizin kalpleriniz o kadar katılaştı ki, Allah’ın bu kadar ihsanlarına, ikramlarına, nimetlerine karşı şükredemez hâle geldiniz. Cemal tecellileriyle taşların içinden ırmaklar fışkırdığı yahut onların çatlamalarıyla sular aktığı halde, sizde şükür ve ibadet namına bir mukabele görülmüyor.
Ve yine kalpleriniz o kadar katılaştı ki, zelzele, kasırga gibi Allah’ın celal ve azamet tecellileriyle taşlar parçalanıp yuvarlandıkları halde, sizin kalplerinizde hiçbir hareket görülmüyor.
Bu kâinatta birbiri içinde sergilenen hadsiz cemal ve celal tecellilerine karşı insanın hissiz, düşüncesiz kalması nasıl olur!?. Taşlar sulara yol verirken, insanlar kalplerine vahiy hakikatlerinin akmasına engel olurlarsa, bu hâlleriyle taştan daha katı olmazlar mı?
“Taştan daha sert olma” denilince akla demir gelir. Demir denilince de Davut aleyhisselâmın bir mucizesi olan telyin-i hadid, yâni demirin yumuşatılması hatırlanır.
Cenâb-ı Hak, Hazret-i Musa ve Hazret-i Harun’a şu tavsiyede bulunmuştu:
“Ona yumuşak söz söyleyin. Belki öğüt alır yahut korkar.” (Tâhâ, 20/44)
Hazret-i Davud'un elinde demir yumuşarken, Firavun’un Hz. Musa ve Hz. Harun gibi iki büyük peygamberin yumuşak tebliğlerine rağmen küfründe direnmesi, onun kalbinin de taştan daha sert, demirden daha katı olduğunu ortaya koymaktadır.
Üstad Hazretleri kâinatla onun meyvesi olan insan arasındaki yakın alaka ve benzerliklere birçok risalesinde yer verir. Bunlardan birinde de insanın kemiklerini taşlara, etlerini topraklara benzetir.
Kur’an-ı Kerim taşların ve toprakların başıboş olmadıklarını, Allah’ın emriyle hareket ettiklerini, kâinatın meyvesi olan insana Güneş'in, Ay'ın, havanın ve suyun hizmet etmeleri gibi, taşların da hizmet ettiklerini, akıl ve muhakeme sahibi olan insanın bunlardan ibret almaları gerektiğini çok veciz bir şekilde ve bütün insanların anlayabileceği sade bir üslupla ders vermiştir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü