Hristiyanlar dinimizi inkâr ediyorlar, İncil'deki velediyet; Allah'ın oğlu mânasında değil deyip te’vile çalışıyorlar, İncil'in de tahrif edilmediğini iddia ediyorlar. Üstad ise bunun aksini ifade ediyor. Konu hakkında bilgi verir misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Tevrat ve İncil’in tahrif edildiği ayetlerle sabittir. Tevrat ve İncil’in tahrif edildiğini, Kur’an-ı Kerim şöyle haber vermektedir:
"Onlardan bir grup, okuduklarını kitaptan sanasınız diye kitabı okurken, dillerini eğip bükerler. Halbuki okudukları kitaptan değildir. Söyledikleri, Allah katından olmadığı halde, 'Bu Allah katındandır.' derler. Onlar bile bile Allah’a iftirâ ediyorlar." (Âl-i imran, 3/78)
"Ey iman edenler! Biliniz ki, hahamlardan ve râhiplerden bir çoğu insanların mallarını haksız yollardan yerler ve insanları Allah yolundan engellerler..." (Tevbe, 9/34)
"'Ve Allah çocuk edindi.’ diyenleri uyarmak için. Bu hususta ne onların ne de atalarının bir bilgisi vardır. Ağızlarından ne büyük söz çıkıyor! Onlar yalnız ve yalnız yalan söylerler.” (Kehf, 18/4-5)
“Ey Ehl-i kitap! Niçin hakkı bâtıla karıştırıyor ve bile bile hakkı gizliyorsunuz?” (Âl-i imrân, 3/71)
"Elleriyle (bir) Kitap yazıp sonra onu az bir bedel karşılığında satmak için 'Bu Allah katındandır.' diyenlere yazıklar olsun! Elleriyle yazdıklarından ötürü vay haline onların! Ve kazandıklarından ötürü vay haline onların!" (Bakara, 2/79)
"İbrahim, ne Yahudi idi, ne de Hristiyandı. Ancak, O hanif (muvahhid) bir Müslümandı, müşriklerden de değildi." (Âl-i İmran, 3/67)
"Hem Yahudiler, hem de Hristiyanlar 'Biz Allah’ın evlatları ve sevgilileriyiz.' dediler. De ki: 'Öyleyse niçin Allah sizi günahlarınız sebebiyle cezalandırıyor?' Hayır, bilakis siz O’nun yarattığı birer beşer topluluğusunuz. Allah dilediğini affeder, dilediğini cezalandırır. Göklerde, yerde ve ikisi arasında olan her şeyin hakimiyeti Allah’ındır. Dönüş de O’na olacaktır." (Maide, 5/18)
“(O yüce bir sübhân olduğu hâlde) «Allâh çocuk edindi!» dediler. Hâşâ! O, bundan münezzehtir. Oysa göklerde ve yerde olanların hepsi O’nundur, hepsi O’na boyun eğmiştir.” (Bakara, 2/116)
Bunlar ve bunlara benzer birçok ayette, İncil ve Tevrat’ın tahrif edildiğini beyan etmektedir. Yani tahrif fikri; Üstad Hazretlerinin şahsî bir kanaati değil, ayetlerin muhkem bir ifadesidir.
Hâşâ, İslam’ı yalanlayan o mutaassıp cahil kimseye sormak lazım; hangi İncil'den bahsediyor acaba? Piyasada birbirini yalanlayan bir sürü İncil var. Üstelik İncil’in aslı vahiydir, bu teslis inancı, İncil’e sonradan sokulmuştur.
"Ve Îsâ vaftiz olunup hemen sudan çıktı. Ve işte gökler açıldı ve Allâh’ın rûhunun güvercin gibi inip üzerine geldiğini gördü ve işte göklerden bir ses dedi: «Sevgili oğlum budur, ondan râzıyım.»” (Matta 3, 16-17)
Teslis, Hristiyanların “Baba, Oğul ve Rûhu’l-Kudüs” üçlüsünden teşekkül edenve tanrı inançlarını ifâde eden bir mefhumdur. Aslında Hristiyanlık, umumiyetle tek İlah’a inanan dinler arasında zikredilir. Hristiyanlığın dayandığı “Eski Ahid”de titiz bir şekilde üzerinde durulan tevhid inancı, Hristiyanların merkezi olan Kudüs’te, aralarında sıkışıp kaldığı Hint ve Yunan kültürünün tesiriyle, tevhide aykırı bir şekle dönüşmüştür.
Teslis inancının Hristiyanlığa girmesi hayli sonra olmuştur. 325 yılında toplanan İznik Konsülü’nde, henüz teslis inancı yoktu. Orada sadece Baba ve Oğul’un Tanrı olduğundan ve onların aynı cevherden olduklarından bahsediliyordu. Daha sonra 381 yılında toplanan Konstantinopolis Konsülü ise, Rûhu’l-Kudüs’ü de Tanrılığa ilâve edip(!) teslis inancını kabul ederek, Hristiyanlardan “ekanı-im-i selase, yani üç unsurlu tek ulûhiyete tapınmalarını istedi.
Bugün yapılan itirazlar karşısında teslis için te’vil yoluna gidilerek; "Tanrı tektir, güç ondadır; Îsâ ise sadece onun oğludur; Rûhu’l-Kudüs de gücüdür." gibi ifâdeler, yapılan şirki, tevhide yaklaştırmaz. Ayrıca her türlü noksanlıklardan ve beşerî sıfatlardan münezzeh olan Allâh’a oğul isnâdı, dehşetli bir azâba dûçâr edecek büyük bir şirkten başka bir şey değildir.
Ama işin sevindirici yanı, Hristiyanların bu üçleme şirkinden utanıp, te’vil yolu ile tevhide yaklaşmaları, inşallah İslam’a adım adım yakınlaşmalarının da bir alametidir. Nitekim Protestanlık bu adımın başını çeken akılcı bir mezheptir.
Prutluk ya da bilinen adı ile Protestanlık bir Hristiyan mezhebidir. XVI. yüzyılda Martin Luther’in başlattığı bir karşı çıkış hareketi ile birlikte Katoliklikten ve Papa’nın otoritesinden ayrıldılar. Protestanlık, ilk dönemlerinde Avrupa’da hızla yayıldı. Sonra diğer kıtalara sıçradı. Birçok Katolik millet ve cemaat Protestan oldu. Anglo-Saksonlar, İskandinavyalılar, Kuzey Almanlar arasında yayıldı.
Katolikler ve Ortodokslar gibi belirli bir ruhanî liderleri yoktur. Katolik ve Ortodokslardan farklı olarak, kiliselerinde resim bulundurmazlar. Rahipleri evlenebilir. İncil’i kendi dillerinde okuyabilirler. Protestanlık mezhebi kendi içinde çeşitli kollara ayrılır. Bunlardan en büyük üç ana mezhep, Luteryenizm, Kalvinizm ve Anglikanizm’dir.
Hristiyanlıktaki Protestanlığın en bariz ciheti; saçma ve hurafe Katolik mezhebine bir tepki, bir kalkışmadır. Avrupa’nın Rönesans ve reform hareketi ile kilisenin otoritesine başkaldırması neticesinde, bu Protestanlık ortaya çıkmıştır.
Protestanlık aklı hapseden ve mutlak bir dogma olan Katolik mezhebini hedef alarak gelişmiş ve gelişmektedir. Bir cihetle akıl dışı Katolik anlayışını, akıl dairesine çekme mücadelesidir diyebiliriz. Bu da akıl ve tevhid dini olan İslam’a bir yakınlaşma sayılır. Üstad Hazretleri bu süreci şu şekilde hülasa ediyor:
Nasrâniyet İslâmiyete teslim olacak
Nasrâniyet intıfâ, ya ıstıfâ bulacak. İslâma karşı teslim olup terk-i silâh edecek. Mükerreren yırtıldı, Purutluğa tâ geldi, Purutlukta görmedi ona salâh verecek.
Perde yine yırtıldı, mutlak dalâle düştü. Bir kısmı lâkin bazı yakınlaştı tevhide; onda felâh görecek. Hazırlanır şimdiden yırtılmaya başlıyor. Sönmezse safvet bulup İslâma mal olacak.
Bu bir sırr-ı azîmdir. Ona remz ve işaret: Fahr-i Rusul demiştir, “İsâ, şer’im ile amel edip ümmetimden olacak.” (1)
(1) bk. Sözler, Lemeat.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü