İbadet etmek Allah'ın Zât’ına mıdır? Allah'ın sıfatlarına ve fiillerine de ibadet edilir mi? Risalelerde ekseriyetle isimler ve sıfatlar nazara veriliyor. Ehl-i sünnet çizgisi nedir?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Allah’ın sıfatlarına ibadet etmekle Allah’a ibadet etmek aynıdır. Zira sıfatlar Allah’ın Zât’ından başka müstakil birer ilah değildirler. Allah’ın sıfatları Allah’ın Zât’ı ile kaim olup O’ndan kaynayıp geliyorlar. Bu noktadan baktığımız zaman sıfatlar Allah ile aynıdır. Bu sebeple sıfatları ayrı bir İlah gibi tasavvur ve mülahaza etmek şirk olur.

Fiillere ibadet etmek şirk olur. Mesela ay, güneş, toprak, ateş, su gibi unsurlar Allah’ın birer memurlarıdır, isimlerinin tecellisidirler. Bunlara ibadet etmek şirktir ve küfürdür. İmanımıza zarar verecek umumî bilgileri iyice tahkik edersek, bu gibi kafa karışıklarından kurtuluruz. Kafamızın karışıklığı değil, kalbimizin içindeki iman ehemmiyetlidir. Kalbimizdeki iman muhkem ve sahih olduktan sonra, gerisi teferruattır. Yalnız şu var ki, kalbi teşekkül ettiren, akıl ve vicdan kanalları olduğu için, bu kanalları da ilim ve marifet ile doldurmak ve temizlemek gerekir.

Cenâb-ı Hakk’ın aynı, gayrı, ne aynı ne de gayrı olmak üzere üç çeşit sıfatı vardır.

Aynî sıfatlar, Allah’ın tenzihî ve selbî sıfatlarına denir. Bunlar Vücûd, Kıdem, Beka, Muhâlefetün lil-havâdis, Kıyâm Bi-nefsihî, Vahdâniyetdir. Bu sıfatlar Allah hakkında câiz olmayan mâna ve halleri bertaraf etmek için konulmuş vasıflardır. Bu tenzihî sıfatlar iş ve icraat yapmazlar, onun için Allah’ın Zât-ı Akdes’inin aynı kabul edilmişlerdir. Yani bu sıfatlar Allah’ın Zâtının aynısıdır, başka bir mâna ve gayrılık ifâde etmezler. Mesela; Vücûd, Allah’ın Zât’ının varlığını ifâde eden bir sıfattır, onun zıddı olan ademi, yani yokluğu bertaraf eder. Kıdem, Cenab-ı Hakk’ın başlangıçtan münezzeh olmasını gösterir. Bekâ ise, sonu olmamayı ifâde eder. Bu sıfatlar mevcut ve fâil değillerdir, bir kudret, bir irâde gibi varlıkları ve tasarrufları yoktur.

Allah’ın bütün isimleri, ilâhî sıfatlardan birine dayanır. Meselâ, Alîm ismi sıfat-ı sübutiyeden ‘İlim’ sıfatına, ‘Kadîr’ ismi ‘Kudret’ sıfatına, ‘Mütekellim’ ismi ‘Kelam’ sıfatına dayanır.

Keza, Evvel ismi, sıfat-ı selbiyeden ‘Kıdem’ sıfatına, ‘Âhir’ ismi, ‘Beka’ sıfatına dayanır.

Bazı İslâmî kaynaklarda ilâhî isimlerden, sıfat diye söz edildiği görülür. Meselâ, ‘Kerîm’, Allah’ın bir ismidir. Aynı zamanda Allah’ı kerem sahibi olarak vasıflandırması cihetiyle de sıfat vazifesi görür. ‘Kerîm Allah’ dediğimiz zaman Kerîm ismini sıfat makamında kullanmış oluruz.

Allah’ı hangi isimle yâd edersek edelim, o isim aynı zamanda Allah’ın bir vasfını, bir kemâlini, bir cemâlini yahut ahlâk-ı ilâhiyyesinden birini ifade etmekle sıfat vazifesi görür.

Gayrî sıfatlar, Allah’ın fiilî olan sıfatlarına denir. İlâhî isimlerden ekseriyeti fiilî sıfatlara dayanırlar. Hâlık ismi, yaratma fiiline; Muhyî ismi, ihya (hayatlandırma) fiiline; Musavvir ismi, sûret verme fiiline; Mümit (ölümü verici) ismi, imâte (ölümü verme) fiiline dayanır. Cenâb-ı Hakk’ın Zât’ı birdir ama isimleri yüzlerce, binlercedir. Hatta bazı zâtlara göre ilâhî isimler sonsuzdur. İşte bu isimler arasındaki farklılık, onların tecelligâhı olacak varlıkların da farklı olmalarını zarurî kılmıştır.

Bu fiilî sıfatların sonsuz olması, Allah’ın kudret sıfatının muhtelif mevcudattaki muhtelif tecelliyatından dolayıdır. Mesela; Allah’ın Kudret sıfatı bir çekirdeğin açılmasında tecelli ederken Fettâh nâmını alıyor, bir canlının ölümünde Mûmit ismini alıyor, bir hayat bahşederken Muhyî ismini alıyor, canlılara rızık verirken Rezzâk nâmını alıyor ve hâkeza...

Bu sıfatlar, kâinat ve mahlûkatın yaratılması ile açığa çıktıkları için, Ehl-i Sünnet’e göre hâdistirler. Ama bu isimlerin arka cephesinde asıl iş gören Kudret sıfatı ezelî ve ebedîdir. Onun için Allah, ezelde de Rezzâk, Muhyî, Fettâh idi, ama bu isimler sonradan tecelli ettiği için, tesmiye olarak hâdis oluyorlar. Gayrî ismini de bu mânadan dolayı alıyorlar.

Ne aynî, ne de gayrî olan sıfatlar ise, Allah’ın Zâtî ve Sübûtî olan sıfatlarına denir. Bunlar Hayât, İlim, İrâde, Kudret, Tekvin, Sem’, Basar ve Kelâm’dır. Bu sıfatlar kâinatta iş ve icraat gören ve tasarruf ve tecellileri olan hakîki sıfatlardır. Bu sıfatlar selbî ve gayrî sıfatlar gibi mâneviye ve tenzihî sıfatlar değildirler. Allah’ın Zât’ından başka mâna ve esasları olan, ama ondan da müstakîl olmayan sıfatlardır. Onun için ne ayn, ne gayr mânasını ifâde eden Allah’ın Zât-ı Akdes’ine zâid ve O’nunla kâim sıfatlar denilmiştir.

Bu sıfatların Allah’ın Zât’ı ile olan alâkası, ilm-i kelâm ve felsefenin en esaslı ve ihtilaflı konusudur. Biz burada üç gurubun fikrini hülasa olarak izah edeceğiz ki, mesele vuzuha kavuşsun.

Birincisi: Mûteziledir. Bunlar, sekiz subutî sıfatı, selbî sıfatlar gibi Allah’ın Zât’ının aynı kabul edip, bu sıfatların vücûdunu inkâr ediyorlar. Allah, kâinatta sıfatlar olmaksızın Zât’ı ile iş ve icraat yapıyor, diyorlar. Bunun sebebi olarak da tenzihi gösteriyorlar. Yani Allah’ın Zât’ından başka Kadîm sıfatları kabul etmek, Kadîm Zâtların çoğalmasını gerektirir ki, bu da tevhîd ve tenzihe zıt olur derler. Mûtezilenin bu görüşü hem akla, hem de nakle zıttır. Aklî açıdan ilim ve irâdeyi aynı kabul etmek, zaten açık bir safsatadır. Âyetlerde Allah’a ilimdir, kudrettir denmiyor, Alîm’dir, Kâdir’dir deniliyor. Yani Allah ilim sahibidir, kudret sahibidir. Bu da Mûtezilenin görüşüne zıt bir ifadedir. Bunun gibi çok deliller var, ama biz numune nev’inden bunlarla iktifa edelim.

İkincisi: Kerramiyenin görüşüdür. Bunlar Allah’ın bu sekiz sıfatını Allah’ın Zât’ının haricinde ve O’ndan müstakîl olarak değerlendirirler. O zaman Mûtezilenin dediği gibi Kadîm varlıkların çoğalması söz konusu olur ki, bu da şirktir. Kerramiye ekolünün savunduğu fikirlerin butlanı zâhirdir, izâh ve ispata lüzum yoktur.

Üçüncüsü: Ehl-i sünnet’in görüşüdür. Ehl-i sünnet’e göre Allah’ın Zâtî ve Sübûtî sıfatları, Allah’ın Zât’ı Akdes’ine zâiddir. Yani O’nun ile Kâimdir, O’nun ile dâimîdir. Ama bununla beraber Allah’ın Zât’ı Akdes’inin aynı, mücâviri, muttasılı, mürekkebi, mücehhezi de değildir. Bu sıfatlar Allah’ın Zât’ının aynı değildirler, onun için Allah’a ve Zât’ına ilimdir, kudrettir, irâdedir demek doğru değildir. Bu sekiz sıfat, -hâşâ- Allah değildir, ama Allah ile kâimdirler. Cenab-ı Hakk’ın Zât’ından başka bir mâna ve esası olan sıfatlardır. Allah’ın Zât’ının aynı olmamaları gayrı olmalarını gerektirmez.

Mûtezile tefrit edip sıfatları aynı demekle inkâr ediyorlar. Kerramiye ifrat edip, sıfatlara Allah’tan gayrı olarak ulûhiyet isnad ediyorlar.

Ehl-i sünnet ise, ne sıfatları inkâr ediyor ne de ulûhiyete götürüyor. Ehl-i hak, ehl-i vasat olan Ehl-i sünnet’tir.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 11.995
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...