İDAM-I EBEDÎ - HAPS-İ MÜNFERİD
Nur Külliyatı’ndan On Üçüncü Söz’de, kabre girmenin, “ehl-i iman için bu dünyadan daha güzel bir âleme geçiş,” “ehl-i küfür için bir idam-ı ebedî,” “inandığı gibi yaşamayanlar için ise bir haps-i münferit” olduğu beyan edilir.
Küfür üzere ölen bir kimsenin cehennemde ebediyen kalacağı İlâhî Ferman’da açıkça haber veriliğine göre, ölümün ehl-i küfür için bir idam-ı ebedî oluşunu, “inanmayan bir kimsenin ebedîyen yok olacağı” şeklinde anlamak mümkün değildir.
O hâlde, ebedî idamı nasıl yorumlamak gerekiyor?
İdam ve hapis... Suçlulara verilen iki ceza çeşidi.
Hapis de ikiye ayrılıyor: Birinde diğer mahpuslarla görüşmek ve konuşmak mümkün. Aynı koğuşta birlikte kalınıyor; bahçeye birlikte çıkılıyor.
Diğerinde ise bir koğuşta tek başına, hiç kimseyle görüşmeden yaşanıyor. Bu “haps-i münferitte” bir dert ortağı olmaksızın ömür sürülüyor; bir bakıma, hapis içinde hapis.
Bununla birlikte böyle bir şahsın tek tesellisi, bir gün bu azaptan kurtulup dostlarına kavuşma ümididir. İdamda bu yol kapalıdır. İdam edilecek kimse artık yuvasına dönemeyecek ve bütün sevdiklerini bir daha göremeyecektir.
Bu dünyada küfür içinde yaşayan ve kabre imansız olarak göçen bir insanın âkıbeti “idam-ı ebedî”dir. Yani artık o, ebediyen cennet yüzü göremeyecek, saadet yurduna adım atamayacaktır.
İmanla göçen, fakat günahları sevaplarından fazla olduğu için cehenneme giren bir insan, cezasını çektikten sonra yine cennete gidecek ve o saadet menzilinde dostlarıyla beraber olabilecektir.