"İkinci kısım, vahy-i zımnidir. Şu kısmın mücmel ve hülasası, vahye ve ilhama istinad eder; fakat tafsilatı ve tasviratı Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma aittir." Peygamber Efendimizin her hali veya hadisi vahiy midir?
Değerli Kardeşimiz;
"İKİNCİ ESAS: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, hem beşerdir, beşeriyet itibarıyla beşer gibi muamele eder; hem resuldür, risalet itibarıyla Cenâb-ı Hakkın tercümanıdır, elçisidir. Risaleti, vahye istinad eder. Vahiy iki kısımdır:"
"Biri vahy-i sarihidir ki, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm onda sırf bir tercümandır, mübelliğdir, müdahalesi yoktur: Kur'ân ve bazı ehâdis-i kudsiye gibi."
"İkinci kısım, vahy-i zımnidir. Şu kısmın mücmel ve hülasası, vahye ve ilhama istinad eder; fakat tafsilatı ve tasvirâtı Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma aittir. O vahiyden gelen mücmel hadiseyi tafsil ve tasvirde, zat-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm, bazen yine ilhama, ya vahye istinad edip beyan eder veyahut kendi ferasetiyle beyan eder."
"Ve kendi içtihadıyla yaptığı tafsilat ve tasviratı ya vazife-i risalet noktasında ulvi kuvve-i kudsiye ile beyan eder veyahut örf ve âdet ve efkâr-ı âmme seviyesine göre, beşeriyeti noktasında beyan eder."(1)
Peygamber Efendimizin (asm) her hâli, her hadisi ve her tavrı vahyin ışığındadır.
Bu açıdan bakıldığında Peygamber Efendimizin (asm) her hâli ve her hadisi vahy-i zımni şumulüne giriyor.
Vahy-i zımnide ise mana Allah (c.c)’tan, beyan, lafız ve tasvir ise, Peygamber Efendimiz (asm)'den oluyor. Beyan ve tasvir ederken bazen ya ilhama, ya vahye dayanarak beyan eder, bazen de kendi feraseti ve ilmiyle ifade eder.
Lakin Resulullah Efendimizin her tavrına ve her sözüne "sarih vahiy" diyemeyiz. Şayet öyle olsa o zaman hadisler de Kur’an ayetleri makamında olurdu. Sarih vahiy, sadece Kur’an ve bazı kutsi hadisler için geçerlidir. Kutsi hadisin hem manası hem de lafzı yine vahye dayanıyor, ama Kur’an ayetleri gibi Kur’an’a dâhil edilmiyorlar.
"O, hevadan (kendi arzularına göre) konuşmaz. O (nun konuşması kendisine) vahyedilenden başkası değildir." (Necm, 53/3-4)
Bu ayetlerden de açıkça anlaşıldığı gibi, Resulullah Efendimiz (asm.)’ın söz ve davranışlarının şahsi arzularına göre olmadığı ve vahye dayandığıdır. Necm suresinin 3. ayetinde “konuşma, söyleme” manasında bir fiil kullanılmış olmasından hareketle, Resulullah (asm)’ın bütün söylediklerinin vahiy olduğu, dolayısıyla herhangi bir konuda ictihad ettiğinin söylenemeyeceği tevili de yapılmış olmakla beraber, başka deliller bu tevili çürütmektedir.
Kur’an’da değişik vesilelerle ifade edildiği üzere Hz. Peygamber (asm) bir beşerdir, ama Allah’tan vahiy almaktadır. Birinci hasiyeti onun şahsıyla alakalı bir hususu yani asla ilahlaştırılmaması gerektiğini, ikinci hususiyeti de Allah adına bildirdiklerinin sıradan bir insanın sözleri olarak düşünülmeyip, layık olduğu yerde tutulmasının ne kadar ehemmiyetli olduğunu belirtmektedir.
Ayrıca, Resul-i Ekrem Efendimizin (asm) bir beşer olarak (Devlet başkanı, kumandan vb.) değişik sıfatlarla söylediği sözlerinin, fikirlerinin de olduğu unutulmamalıdır. Bu ayetlerde verilmek istenen asıl mesaj; Hz. Muhammed (asm)’in vahiy almasını yani peygamberlik sıfatını inkâr edenlere; onu şair, kâhin gibi sıfatlarla itham edip Kur’an’ı kendisinin uydurduğunu söyleyenlere bir reddiyede bulunmaktır.
Bununla birlikte, bu ayetlerin başka delillerle birlikte değerlendirilmesi neticesinde, Resulullah’ın tebliğ mahiyetinde olmayan söz ve davranışlarının da vahyin kontrolü altında bulunduğu ve bir konuda ictihad ettiğinde yanlış neticeye ulaşırsa ona bunun doğrusunun mutlaka bildirildiği anlaşılmaktadır
Görüldüğü üzere Peygamber Efendimizin (asm) bütün davranışlarının vahiy olup olmaması konusunda âlimler arasında ihtilaf vardır. Bir kısmı (ki Üstadımızda buna dâhil) onun (asm) bütün davranışlarının vahy-i zımni altında olduğunu ifade ederken, bir kısım âlimler de onun (asm) beşerî hallerinin vahiy olmayıp, ama vahyin kontrolünde olduğunu ifade ediyorlar.
Peygamberimizin (asm) akvali, ahvali ve efalinden çıkan her şey ister doğrudan vahiy olsun, ister dolaylı bir şekilde vahyin kontrolünde olsun ümmeti bağlayıcı, hak ve doğru bir rehber olduğudur. Allah’ın rızası, onun hayat tarzındadır. Kim onun sünnetine tabi olursa kurtuluşa erer.
Sünnet, Kur’an’ın yoludur, rıza yoludur, cennetin yoludur. Her mümin Habib-i Edib Efendimizin (asm) güzel ahlakını numune-i imtisal almalı, sünnetlerini hayatına tatbik etmelidir. Bu, ona ümmet olmanın ve onu sevmenin icabıdır. Habib-i Kibriya Efendimizin (asm) her hareketinde, her tavrında ve her sözünde nice hikmetler ve alınacak dersler ibretler vardır.
“Hakikaten, Allah'ın Resulünde sizler için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı bekleyenler ve Allah'ı çok zikredenler için en mükemmel bir nümune vardır.” (Ahzab, 33/21)
“…Peygamber size her ne (emir) verdiyse onu tutun. Size neyi yasakladıysa ondan sakının ve Allah’tan korkun. Çünkü Allah’ın azabı şiddetlidir.” (Haşir, 59/7)
Cenab-ı Hak, “Üstad-ı Mutlak, Muktedâ-yı Küll, Rehber-i Ekmel, Şems-i Hidayet” olan Resul-i Ekrem Efendimizi (asm.), her hususta bütün insanlık için en güzel bir model, eşsiz bir rehber, en mükemmel bir mürşid ve numune-i imtisal olarak göndermiştir. Habib-i Edib Efendimizin (asm.) sünnetlerini hayatlarına tatbik edenler, dünyevi ve uhrevi saadete nail olurlar. Bir mümin her halinde, her sözünde ve her işinde O’nun sünnetlerine uyduğu nisbette kıymet kazanır, istikamet çizgisinde yürür.
İslam dininin Kur’an, sünnet, icma ve kıyas olmak üzere dört ana kaynağı vardır. Kur’an’dan sonra ikinci ana kaynak sünnettir. Kur'anın birinci muhatabı Resulullah Efendimiz (asm), onun birinci tefsiri ise sünnetlerdir.
1) bk. Mektubat, On Dokuzuncu Mektup, Dördüncü Nükteli İşaret.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Cevşen-ül Kebir vahyin hangi kısmına giriyor izah edermisiniz