İkinci Şua'da cesetlerin inşasından bahsedilmesinin hikmeti nedir? Evvel, Ahir, Zahir ve Batın'ın konuyla münasebeti nedir? İsm-i Evvel, Ahir, Zahir, Batın'ın, ağaca göre izah edilip, tevhide delil olmasını misallerle açar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
"Sırr-ı tevhid içinde sair erkân-ı imaniyeye birer kelâmla kısacık birer işarettir."
Üstad Hazretleri bu ifadesi ile tevhid bahsinden sonra neden haşirden bahsettiğini ifade ediyor. Yani tevhidi ispat eden bütün deliller, aynı zamanda zımnî olarak diğer imanın rükünlerini de ispat ediyor demektir. İmanın rükünleri birbirlerine hem delil hem de netice hükmündedir. İman rükünleri parçalanması imkânsız bir bütün gibi olmasından dolayı, tevhid ile haşrin beraberce zikredilmesi gayet normaldir ve birbiri ile alakalıdır. Bu yüzden, İkinci Şua'nın sonunda kısaca haşirden de bahsediyor.
"İsm-i Evvel ile işaret edildiği gibi, her bir meyvedar ağacın menşe-i aslîsi olan çekirdek(HAŞİYE) öyle bir sandukçadır ki, o ağacın programını ve fihristesini ve plânını; ve öyle bir tezgâhtır ki, onun cihazatını ve levazımatını ve teşkilâtını ve öyle bir makinedir ki, onun iptidadaki incecik vâridatını ve lâtifâne masârifini ve tanzimatını taşıyor."
Bütün nutfeler, çekirdekler ve yumurtalar Evvel isminin mücessem bir levhası ve işareti gibidir. İnsanın bütün plan ve programı, bir ağacın her şeyi, bir civcivin bütün hususiyetleri ince ve latif bir yazı ile o bir damla suda, çekirdekte ve yumurtada yazılmış. Bu da, Cenab-ı Hakk’ın sonsuz kudretine ve ilmine işaret ve delalet ediyor.
Koca ağacın bütün plan ve programı ince ve latif bir yazı ile çekirdeğin içine yazmak ve onu Fettah ismi ile açıp koca bir ağaç yapmak ancak ilmi nihayetsiz olan Allah’a mahsus bir kudret mu’cizesidir.
Bilindiği gibi Evvel ismi Allah’ın Kadîm ve ezelî olduğunu, Âhir ismi ise Baki ve ebedî olduğunu ifade ederler. Zâhir ismi Allah’ın varlığının eşyanın varlığından daha aşikâr olduğunu, Bâtın ismi ise O’nun kudsî mahiyetinin idrak edilemeyeceğini ders verirler.
Allah’ın Evvel, Âhir, Zâhir, Bâtın isimlerinden bahsederken bir ağacın içinde işleyen tezgâhın Bâtın isminden haber verdiğini kaydeder. Ağacın gördüğümüz kısmına göre bu manevî tezgâh daha lâtif ve daha şeffaftır. Devamında, çekirdeğin Evvel isminden, meyvenin ise Âhir isminden haber verdiği ifade edilmektedir.
"Ve ism-i Âhir'le işaret edildiği gibi, her bir ağacın neticesi ve meyvesi öyle bir tarifenamedir ki, o ağacın eşkâlini ve ahvâlini ve evsafını, ve öyle bir beyannamedir ki, onun vazifelerini ve menfaatlerini ve hassalarını ve öyle bir fezlekedir ki, o ağacın emsalini ve ensâlini ve nesl-i âtisini o meyvenin kalbinde bulunan çekirdeklerle beyan ediyor, ders veriyor."
Burada aynı şekilde yine tevhide işaret var. Allah ağacın bütün planını latif bir şekilde yazılı olan çekirdeği Fettah ismi ile açıyor, maddî âlemde sergiliyor, tekrar meyvelerin içine latif bir şekilde dürüp koyuyor. Bütün bunlar Allah’ın isim ve sıfatlarını haşmetli bir şekilde ilan ve teşhir etmektir.
Aynı şekilde bir damla suyu dokuz ay anne karnında tavırdan tavıra değiştirip, dünyaya gönderiyor, bebeklik, çocukluk, gençlik ve ihtiyarlık safhalarından sonra ebedî âleme gönderiyor. Bütün bunlar Allah’ın isim ve sıfatlarını haşmetli bir şekilde ilan ve teşhir etmektir.
Evet, insanın ilk hali nasıl bir damla su ise son hali de evladı noktasından bir damla sudur. Ben nasıl babamın ahiri isem ben de evladımın evveli oluyorum.
"Ve ism-i Zâhir ile işaret edildiği gibi, her ağacın giydiği suret ve şekil, öyle musannâ ve münakkaş bir hulledir, bir libastır ki, o ağacın dal ve budak ve âzâ ve eczasıyla tam kametine göre biçilmiş, kesilmiş, süslendirilmiş. Ve öyle hassas ve mizanlı ve mânidardır ki, o ağacı bir kitap, bir mektup, bir kaside suretine çevirmiştir."
Zahir ismi çekirdeğin içinde ince ve latif bir şekilde yazılmış plan ve programın, kevnî âlemde ilan ve izhar edilmesidir. Yani incir çekirdeğinin açılıp, ağaç haline getirilmesi, tevhidin en zahir bir delilidir.
İnsan bedeni kâinat içinde en mükemmel, en san’atlı ve en hikmetli bir eserdir ve Zahir ismi bu eser üstünde çok parlak bir şekilde kendini ilan ediyor.
"Ve ism-i Bâtın ile işaret edildiği gibi, her ağacın içinde işleyen tezgâh öyle bir fabrikadır ki, o ağacın bütün ecza ve âzâsını teşkil ve tedvir ve tedbirini gayet hassas mizanla ölçtüğü gibi, bütün ayrı ayrı âzâlarına lâzım olan maddeleri ve rızıkları, gayet mükemmel bir intizam altında sevk ve taksim ve tevzi ile beraber akılları hayret içinde bırakan şimşek çakmak gibi bir sür'at ve saati kurmak gibi bir sühulet ve bir orduya arş demek gibi bir birlik ve beraberlik ile o hârika fabrika işliyor."(1)
Ağacın evveli olan çekirdek, neticesi olan meyve ve zahiri olan kök, dal, budak ve yaprak nasıl tevhide işaret ve delalet ediyorsa, aynı şekilde ağacın iç kısmı olan organlarındaki mükemmel intizam ve ahenk de tevhide işaret ve delalet ediyor.
Hayat, meyvenin ağaçtan olması gibi bir başka şeyden yapılmıyor, doğrudan yaratılıyor. Üstadımızın da işaret ettiği gibi henüz en aşağı hayat tabakası olan çekirdekteki ukde-i hayatın bile ne olduğu kesin olarak bilinmiş değil. Bir tohumu kaynattık mı onda bir şey ölüyor ve artık ondan bir mahsul alınamıyor. İşte o şeyin ne olduğu, nasıl doğduğu ve niçin öldüğü sualleri insan aklının meçhulü olmaya devam ediyor.
“Ve kezâ mânevî asansörler ile lâzım olan erzak ve gıdalarını ağacın yüksek dallarına çıkartmakla, tebessümleriyle arz-ı dîdar eden dut ve kayısı gibi meyveleri kuru ve câmid bir ağaçtan ihraç ve îcad etmekle o kuru ağacı acib bir vaziyete ve hayatdâr antika bir şekle koyan Kudret-i Ezeliyeye haşr-i umumî ağır gelir mi? Hâşâ! Bu lâtif, nâzik masnûatı o kuru ağaçlardan ihraç eden kudrete hiç bir şey ağır gelmez. Bu bedihî bir mes’eledir. Fakat gözleri kör olanlar göremiyorlar.” (Mesnevi-i Nuriye)
Aynı şekilde insanın bedeni yani zahiri nasıl harika bir san’at olup sanatkârını ilan ediyorsa, aynı şekilde bâtını olan iç organlarının mükemmel bir nizam ile çalışıp yüzlerce vazife görmeleri de san’atkârını ilan ve ispat ediyor. Bu dört isim tevhidin en parlak bir delilidir.
Her şeyin iç yüzü zahirinden yani dışından daha lâtif ve daha şeffaftır. İnsanın zahiri bedeni, bâtını ise ruhudur. Ruh bedenden daha lâtiftir. Yer küremizin zahiri toprak tabakası, bâtını yer çekimi kanunudur. Bu kanun topraktan daha lâtiftir.
İnsan Allah’ın en mükemmel mahlûku. Onda daha üstün ve daha güzel bir varlık yoktur. Bugün insanın her bir organını inceleyen ve tanımaya çalışan ayrı ayrı dallar kurulmuş.
(1) bk. Şualar, İkinci Şua, Üçüncü Makam.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü