"İ’lem ey din âlimi! ‘Ücretim az, ilmime rağbet yok.’ diye mahzun olma. Çünkü mükâfât-ı dünyeviye ihtiyaca bakar, kıymet-i zâtiyeye bakmaz. Meziyet-i zâtiye ise mükâfat-ı uhreviyeye nâzırdır." Açıklar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
"İ'lem ey din âlimi! 'Ücretim az, ilmime rağbet yok.' diye mahzun olma. Çünkü mükâfât-ı dünyeviye ihtiyaca bakar, kıymet-i zâtiyeye bakmaz. Meziyet-i zâtiye ise mükâfat-ı uhreviyeye nâzırdır. Öyleyse, zâtî olan meziyetini mükâfât-ı uhreviyeye sakla, birkaç kuruşluk dünya metâına satma."(1)
Bir kişiye maaş veya ücret olarak ödenen para, o kişinin yaptığı işe olan ihtiyaçla ölçülür. Yâni, para konusunda, mühim olan o kişinin şahsiyeti değil, yaptığı iş ile devlete yahut müesseseye temin ettiği menfaattir. Adamın mesaisine ne kadar ihtiyaç varsa, ona göre ücret verilir.
Önceleri, din görevlilerinin ücretlerini bulunduğu mahalle veya köy halkı takdir ederlerdi. Bu ifadeler daha çok o döneme bakıyor. Daha sonra bu işi devlet tekeffül etti. Her iki halde de verilen ücret o din âliminin ilminin karşılığı değildir, ona paha biçilmez. O ücret, söz konusu vazifelinin kendisinin ve aile fertlerinin maişetini temin etmesi konusunda takdir edilen bir bedeldir, ilminin bedeli değil.
O zâtın ilminin mükâfatı ahirette verilecektir. O âlim zât bunu düşünmeli ve bir peygamber varisi olarak o da o mümtaz zâtlara ittiba ile “Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.” (Şuarâ, 26/145) demelidir.
Öyle ise İslam’a hizmet eden bir âlim; ilmime rağbet yok diye mahzun olmamalıdır. Çünkü dünyadaki mükâfat ihtiyaca bakar ve ona göre verilir. Bu onun ilminin hakiki kıymetine bakmaz. Hakiki kıymet ve ücret ise ahirette verilecektir.
(1) bk. Mesnevî-i Nuriye, Hubâb.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü