"İ’lem ey gafletli, sağır ve kör olarak, zulmetler içinde esbaba ibadet eden ahmaklar! Cenâb-ı Hakkın vücub-u vücud ve vahdetine, kâinatın mürekkebatı ve zerratının elli beş vecihle yaptıkları şehadetler..." şeklinde devam eden cümleyi açıklar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
"Eşyanın icadı, ya nefislerine veya esbaba olan isnadı, hayret ve istiğrabı muciptir. Bu da red ve inkârı icap eder. Bu dahi dalâletleri intaç eder. Bu ise ıztırâbât-ı ruhiye ve teşevvüşat-ı akliyeye sebep olur. Bu da ruhları ve akılları firar ettirmekle Vâcibü'l-Vücuda iltica etmeye mecbur eder. Zira her müşkülât Onun kudretiyle hallolur. Ve açılmaz düğümler Onun iradesiyle açılır. Ve kalbler Onun zikriyle mutmain olur. Bu hakikati şöyle bir muvazeneyle izah edeceğim."(1)
"Esbaba ibadet eden ahmaklar."
"Esbaba ibadet" denilince sebeplere tesir vermek, onlara fazlasıyla minnettar olmak, onları aşırı derecede sevmek anlaşılır. Meyveyi ağacın verdiğini sanmak, onu bir nevi rızık verici gibi görmek; hububatı topraktan bilmek, çocuğu annenin yaptığını zannetmek, balıkları denizin icat ettiği vehmine kapılmak sebeplere bir nevi ibadet etmek demektir.
"Cenâb-ı Hakk'ın vücûb-u vücûd ve vahdetine, kâinatın mürekkebatı ve zerratının elli beş vecihle yaptıkları şehadetler"
Katre Risalesinin başında Lâ ilahe illallah hakikati elli beş vecihle ispat edilmiş. Türkçe tercümede bu elli beş rakamına ulaşılamıyor, Arapçasında bunlar tek tek sayılmış.
"Eşyanın îcâdı, ya nefislerine veya esbaba olan isnadı, hayret ve istiğrabı mûcibdir."
Nefsine isnad: Eşyanın icadının nefislerine isnadı, onların kendi kendine olduklarını vehmetmek demektir. Bu isnad hakkında, bu eserin son bölümünde “hem sani’dir, hem masnu” ifadesi geçer. Sâni’, yapan; masnû, yapılan demektir. Yâni, bu yanlış telakkiye göre bir şey hem ustadır, hem eser.
Bir cümleyi, bir kâtibin yazdığını kabul ettiğimizde mesele kalmaz. Kendi kendine yazılmış dediğimizde o cümle hem yazı olacaktır, hem kâtip. Onun kâtip olabilmesi için de kendisinin kendinden önce var olması, kendini yazmayı istemesi, bu isteğini yerine getirmek için de yazmayı irade etmesi ve kudretini sarf ederek onu vücûda getirmesi gerekir.
Bir evin de kendi kendine olması için, kendinden önce var olması, kendi planını çizmesi, olmaya karar verip bu kararını icra etmesi lazım gelir.
Esbaba isnad: O yazıyı sebeplerin meselâ kalemin yazdığını ve o evi de çimentonun, demirin ve diğer malzemelerin yaptığını söyleyebilmek için de yukarıdaki mantık silsilesinin işlemesi gerekir. Kalem yazı yazmaya karar verecek, malzeme ev olmayı dileyecektir ki, daha sonra ilmini, iradesini, kudretini o yönde kullanarak o şeyi meydana getirebilsin.
Her iki mânasız ve akıl dışı şıkkın da kabul edilebilmesi, çok hayret vericidir (hayret ve istiğrabı mûcibdir). “Bu da red ve inkârı îcab eder. Bu dahi dalaletleri intac eder.”
Bu istiğrab, kişiyi redde yani “bunun böyle olmasının mümkün olmadığını söylemeye” götürür; ona, böyle şey olmaz dedirtir. Elbette ki, olmaz demekle iş bitmiyor. Ortada bir eser var. Onu birine isnad etmek gerekiyor. İşte bu noktada, insan aklı İlâhî fermana uymayıp kendince bir takım izahlar getirmeye kalkıştığında birçok dalalet fırkaları yahut batıl inançlar ortaya çıkar.
İnsan mükerrem bir varlık olduğu için, safsata ile ve küfür yolları ile tatmin olmaz ve olamaz.
(1) bk. Mesnevî-i Nuriye, Hubâb.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar