"İ’lem eyyühe'l-aziz! Bazı insanların ağzında kemiyeten az, keyfiyeten pek büyük üç kelime dolaşmaktadır. Birincisi: Her şey kendi kendine teşekkül etmiştir. İkincisi: Mûcid ve müessir esbabdır. Üçüncüsü: Tabiat iktiza etti..." İzah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"İ’lem eyyühe’l-aziz! Bazı insanların ağzında kemiyeten az, keyfiyeten pek büyük üç kelime dolaşmaktadır.
Birincisi: 'Her şey kendi kendine teşekkül etmiştir.'
İkincisi: 'Mûcid ve müessir esbabdır.'
Üçüncüsü: 'Tabiat iktiza etti.' "

"Bu üç kelimatın pek çok muhâlâta zarf oldukları hakkında yapılan beyanatı dinle:

İnsan mevcuttur. Bu mevcut insan, birinci kelimeye nazaran hem sânidir, hem masnû.
İkinci kelimeye göre, esbabın tesiriyle vücuda gelmiştir.
Üçüncü kelimeye nazaran, mevhum tabiatın eseridir.
Dördüncü cihet ise, hak ve hakikatin istilzam ettiği gibi, Allah’ın masnûudur."
(1)

Bu İ’lem, Tabiat Risalesinin çekirdeği hükmündedir. Bu dersin tam izahı Tabiat Risalesi’dir. Burada, “İ’lem”e konu olan metni, birkaç kısma ayırarak her bölüm hakkında bazı kısa izahlar yapmakla iktifa edeceğiz.

Günlük konuşmalarda geçen bazı kelimeler var ki, bunlar kemiyeten azdırlar, yani konuşmalarda fazla yer tutmazlar, ama keyfiyeten büyüktürler, büyük tehlikelere kapı açma vasfı taşırlar.

"Birincisi: Her şey kendi kendine teşekkül etmiştir."

Bir misal: “Bugün şehrimizde yüz çocuk dünyaya geldi.” Bu ifade, “Şehrimize bu yaz on bin turist geldi” ifadesine benziyor. Turistler, bu şehre gelmeye kendileri karar vermişler, ellerindeki yol haritasını takip ederek buraya ulaşmışlardır. Ama çocukların dünyaya gelmeleri hiç de böyle olmamıştır. İnsan olmaya ve bu dünyaya bu asırda gelmeye kendileri karar vermiş değillerdir.

"İkincisi: Mûcid ve müessir esbabdır."

Bu hikmet dünyasında bazı neticeler bazı sebeplerle yaratılırlar, ama o neticeleri yapan o sebepler değildir. “Falan hanım çocuk yaptı. Filan ağaç bu yıl şu kadar meyve verdi. Yediğimiz gıdalardan her gün iki yüz elli milyar alyuvar oluyor” gibi ifadelerde, sanki sebepler mûcid ve kendi başlarına buyruk imişler gibi bir mâna vehmedilebiliyor. Hakikatte, sebepler de yaratılmışlardır, onların eliyle yaratılan neticeler de. Her ikisi de Allah’ın mahlûku, O’nun eseri, O’nun san’atıdırlar.

Yazıdaki bir kelime kendinden sonra gelen kelimenin kâtibi olamaz, zira ikisi de yazılmışlardır. Misalimizde anne, ağaç ve gıdalar birer kelimedirler, onlardan yaratılan mahlûklara bunlar sahip ve sani’ olamazlar.

"Üçüncüsü: Tabiat iktiza etti."

Tabiat kelimesi iki ayrı mânada kullanılıyor. Birisi fıtrat mânası. Yani, bu yanlış kullanıma göre, gözün tabiatında görmek, kulağın tabiatında işitmek olduğu gibi, toprağın tabiatında ağaç olmak, kâinatın tabiatında da insan meyvesi vermek vardır. Bu neticeler bir irade ve kudretle değil, tabiî olarak ortaya çıkmışlardır.

Bunlar konuşulurken dikkate alınmayan mühim bir nokta var: Bu âzalara yahut bu varlıklara söz konusu tabiatları kim takmış, kim ihsan etmiş? Bu nokta hiç düşünülmeden sadece “tabiat” deyip geçmek, insanın kendini aldatmasıdır ve sonu küfre gidebilen çok tehlikeli bir yoldur.

Tabiatın ikinci mânası ise, canlı ve cansız varlıkların tümü şeklinde ifade ediliyor. Bu tarife göre tabiat, kâinatın kendisidir ve içindeki bütün varlıkları yapan şu kâinat kendisidir.

Kâinatın hem insan hem hayvan hem de bitki türlerine bir fabrika olacak harika bir yaratılışı var. Bu milyonlarca farklı mâmul veren tezgâhı kim kurmuş, bu fabrikayı kim bina etmiştir? Önce tabiatın nasıl, niçin ve kim tarafından yaratıldığı açıklanacaktır ki, sonra ondan yaratılan varlıklara bir açıklama getirilebilsin.

(1) bk. Mesnevi-i Nuriye, Zeylü'l-Zeyl.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yükleniyor...