"İ’lem eyyühe’l-aziz! Şu dünya hayatına muhabbetle müptelâ olan bazı insanlar, o hayatın vücuda gelmesinden maksad ve gaye, yalnız o hayata hizmet ve o hayatın bekası olup, başka bir faidesi olmadığı..." Devamıyla izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"İ’lem Eyyühe’l-Azîz! Şu dünya hayatına muhabbetle müptelâ olan bazı insanlar, o hayatın vücuda gelmesinden maksad ve gaye, yalnız o hayata hizmet ve o hayatın bekası olup, başka bir faidesi olmadığını, yani Fâtır-ı Hakîm'in zevilhayatta ve cevher-i insaniyette vedîa olarak koyduğu bütün cihâzât-ı acîbe ve techizât-ı harikanın, serîü’z-zeval olan şu hayatın hıfzı ile bekası için verildiğini zannediyorlar. Halbuki, kaziye öyle olduğu takdirde, kâinattaki gayr-ı mütenahi nizamların şehadetleriyle, sath-ı âlemde görünen hikmet, inayet, intizam, adem-i abesiyete olan delil ve bürhanların, mâkûse olarak abesiyete, israfa, intizamsızlığa, adem-i hikmete delil ve bürhan olmaları lâzım gelecektir."(1)
Hiçbir şeyin gayesi kendine hizmet etmek olamaz. Kalemin vazifesi yazmak, ampulün vazifesi ışık saçmak olduğu gibi, bu hayatın da bir işi olmalı. Hayatın devamı hayata gaye olamaz.
Bu hayat da başka bir hayata hizmet etmeli, bu fâni hayatla ebedî bir hayat kazanılmalı ki, gayesiz ve neticesiz olmasın.
Bir fabrikadaki bütün çarkların hikmetle yapılmalarının gayesi o fabrikanın mamulleridir. Aksi halde, bütün o aletlerin hikmeti fabrikanın varlığının devam etmesi olamaz. Üstad Hazretlerinin kâinat fabrikası için dile getirdiği şu hakikati aynen hayata da tatbik edebiliriz:
“Başka bir âlemin mahsulatının tezgahı hükmünde çarkları dönüyor...”(2)
Hayatı da bütün duygularıyla, hissiyatıyla, lâtifeleriyle bir manevî fabrika gibi düşünürsek, onun da bir başka âlem hesabına mahsul vermesi gerekir.
O mahsul, iman, marifet, ilim, muhabbet gibi manevî nimetlerdir. Bunlar ruha mal oldukları için onunla birlikte devam ederler, ölümle son bulmazlar. Cennette de mü’minle beraber olur, onun feyzini, saadetini artırırlar.
Hayatın dünyadaki bir başka gayesi de şöyle ifade ediliyor:
“Şu dünyevî hayatın faideleri pek çoktur. O faidelerden, hayat sahibine -tasarruf ve hizmeti nisbetinde- bir hisse ayrıldıktan sonra bâki kalan gayeler, semereler Fâtır-ı Hakîm'e râcidir.”
İnsan yemek yemekle, su içmekle hayatın devamına hizmet etmiş oluyor ve bu hizmetine karşılık, insan nefsi de yeme ve içmeden bir zevkler alıyor. Bunun ötesinde, geriye kalan bütün gayeler o hayatı hikmetle yaratan Allah’a racidir.
Hayat, Allahın en büyük eseri ve kâinatın en büyük neticesidir. Cenâb-ı Hak, o en büyük eserinde kendi cemâlini ve kemâlini kendi bizzât müşahede ediyor.
Meselâ, değirmenin unu nasıl öğüttüğünü görüyoruz, midenin gıdaları nasıl hazmettiğini de az çok biliyoruz. Kulaktan giren sesin yahut gözle seyredilen bir yazının aklımızda ilim olarak teşekkül etmesinde de birçok manevî fabrikalar çalışmaktadır ve bunları ancak Cenâb-ı Hakk bilmekte ve görmektedir.
Öte yandan görme, işitme, rızık, şifa gibi hayata lazım olan şeylerin yaratılmasıyla da birçok İlâhî isim tecelli ediyor. Bu tecelliler de hayatın Allah’a bakan gayeleri arasındadır.
Dipnotlar:
(1) bk. Mesnevi-i Nuriye, Hubab.
(2) bk. Sözler, Yirmi Dokuzuncu Söz.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü