"İ’lem! Kavâid-i usuliyedendir ki: Bir mes'ele hakkında ispat edenin sözü nefyedenin sözüne müreccahtır. Çünkü ispat edenin yardımcıları var, sözünde kuvvet olur. Nefyedenin yardımcısı olmadığından tek kalır, sözünde kuvvet yoktur..." Devamıyla izahı?
Değerli Kardeşimiz;
"İ’lem! Kavâid-i usuliyedendir ki: Bir mesele hakkında ispat edenin sözü, nefyedenin sözüne müreccahtır. Çünkü, ispat edenin yardımcıları var, sözünde kuvvet olur. Nefyedenin yardımcısı olmadığından tek kalır, sözünde kuvvet yoktur. Hattâ bin adam bir şeyi nefyederse, bir adam gibidir. Bin adam da ispat ederse, ispat edenlerin her birisi bin olur. Çünkü hepsi bir şeye bakıyorlar. Ve bir noktaya parmak bastıklarından birbirini takviye ediyorlar. Nefyedenlerde birbirini takviye etmek yoktur; her birisi tek kalır."
"Meselâ, bin pencereden bir yıldızı görüp ispat eden bin adamın her birisi ötekisine yardımcı olur, sözünü takviye eder. Çünkü, o bin adam, parmakla işaret eder gibi, o şeyi ispat ediyorlar. Nefyedenler öyle değildir. Çünkü, nefiy için sebep lâzımdır. Sebepler de ayrı ayrı olur. Meselâ, birisi 'Gözümde zâfiyet var, göremedim.' ötekisi 'Evimizde pencere yok.' ötekisi 'Soğuktan başımı kaldırıp bakamadım.' der. Ve hâkezâ, her birisi nefyine, müddeâsına ayrı bir sebep gösterdiğinden, kendisince yıldızın bulunmaması, nefsülemirde de yıldızın bulunmamasına delâlet etmez ki, birbirine yardımcı olsun."
"Binaenaleyh, bir mesele-i imaniyenin nefyi hakkında ehl-i dalâletin ittifakları haber-i vahid hükmündedir, tesiri yoktur. Amma ehl-i hidayetin mesâil-i imâniyede olan sözleri, her birisi ötekisine yardımcıdır, takviye eder."(1)
Kavâid-i usuliye’nin günümüz ilim dünyasında karşılığı “metodoloji”dir. Usul ilminin de şubeleri var. Meselâ, “usul-ü fıkıh”, fıkıh ilminde doğru karar vermek için takip edilmesi gereken metodu ortaya koyar. Keza, “usul--ü hadis” de hadis-i şeriflerin doğru tahlil edilmesinin yolunu çizer.
Bir mes'ele hakkında doğru karar vermek için takip edilmesi gereken bazı kaideler vardır. Bunlardan birisi de “İspat edenin sözü nefyedenin sözüne müreccahtır” hükmüdür.
Nefiy, inkâr etmek, kabul etmemek demektir.
İspat denilince mevcut bir şeyin yahut kesin bir hükmün başkalarına da kabul ettirilmesi anlaşılır. Bu ise delil getirme yoluyla olur. İman ve İslâm hakkındaki meselelerde deliller ikiye ayrılır: Aklî ve naklî deliller. Meselâ, ahiretin geleceğinin âyet ve hadislerle haber verilmesi naklî bir delildir. Bu deliller aklî delillerle de desteklenmektedir. Nitekim Haşir Risalesine ilham kaynağı olan âyet-i kerîmede şöyle buyurulur:
“Allah’ın rahmetinin eserlerine bak! Yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor. Şüphe yok ki O, ölüleri de elbette diriltecektir. O, her şeye hakkıyla gücü yetendir.” (Rûm, 30/50)
Âhiretin varlığını ispat edenler; bütün peygamberler ve onların yolunda giden bütün âlimlerdir. Bu kâmil zevatın hepsi aynı davayı tasdik ettiklerinden birbirlerine kuvvet verirler. Üstad Hazretleri bir tek ağaçta yaprakları, çiçekleri ve meyveleri cihetiyle haşre üç ayrı delil olduğunu kaydeder. Kışın kuruyan her ağaç, baharda yeniden dirildiğinde haşrin böyle üç çeşit delilini yaprakları, çiçekleri, meyveleri sayısında haykırır.
Âhireti inkâr eden kimseler, bu iddialarına hiçbir delil getiremediği gibi, birbirlerine yardımcı da olamazlar. Üstadımızın beyan ettiği gibi bunlar, inkârlarına farklı sebepler gösterirler. Bu inkâr yolunda kimi ateizmden, kimi evrimcilikten, kimi materyalizmden, kimi tabiatperestlikten, kimi istib’addan (aklına sığıştıramamaktan) hareket eder.
“Hattâ bin adam bir şeyi nefyederse, bir adam gibidir.”
Meselâ, falan zâtın İstanbul’a geldiğini gören kişiler birbirlerinin davalarına destek olmuş olurlar. Gelmediğini iddia edenler binler kişi de olsalar bir tek adam gibidirler. Çünkü görmemekte ittifak bir kuvvet sağlamaz. Tıpkı bilmemekte birleşenlerin ilim sahibi olmamaları gibi. Bilmeyen bin kişi, bir kişi gibidir. Bilenler ise birbirlerine kuvvet verirler. “Çünkü ispat edenin yardımcıları var, sözünde kuvvet olur. … Çünkü hepsi bir şeye bakıyorlar.”
Yüz yirmi dört bin peygamber aynı hakikatleri insanlık âlemine ders vermişler. Bu Hak elçileri kendi kanaatlerini değil, Allah’ın hükümlerini, emir ve yasaklarını tebliğ etmişler. İnkâr edenlerin ise her biri kendi nefsinin, vehminin ve kifâyetsiz aklının esiri olmuşlardır.
Evet, Müslümanlar aynı şeye iman ediyor, aynı davaya parmak basıyor, aynı hakikatin etrafında toplanıyorlar. Bu yüzden biribirlerine kuvvet veriyorlar. Onların durumu büyük bir taşın çok eller tarafından kaldırılmasına benzetiliyor. Yani taşın altına ne kadar el girerse, ittifak o nisbette kuvvet kazanır.
Ehl-i küfrün inkâr sebepleri farklı olduğu için, biribirlerinin davalarına kuvvet vermez. Onlar bir hakikatin değil, binlerce şirkin ve dalaletin etrafında kümelenmişlerdir.
Kimi inadından, kimi hasetliğinden, kimi ibadet yükünden kaçmak için, kimi de örf ve adetlerine körü körüne bağlı olduğundan dolayı inkâr eder.
Üstad Hazretleri kâfirlerin bu halini "dar bir delikten geçmeye ya da bir hendekten atlamaya" benzetiyor. İnsan, dar bir delikten geçerken veya bir hendekten atlarken başkaları ona yardım ve müdahale edemez. Kâfirlerin farklı itikatları da aynen bu iki misal gibidir; birbirlerine kuvvet veremezler.
"Ehl-i küfrün bir hakikati nefyetmesi ise, bir meseleyi halletmek veyahut dar bir delikten geçmek veyahut bir hendekten atlamak misalindedir ki, bin de, bir de, birdir." (17. Lem’a)
Mesela Hinduların inkâr sebebi ile Yahudilerin inkâr sebebi birbirinden farklıdır. Bu yüzden, bir Hindu ile Yahudi müttefik olamazlar. Bunların hali dar bir delikten geçmeye benzetiliyor ki, ondan da ancak bir kişi geçebilir, diğerinin ona bir faydası söz konusu değildir. Ya da hendekten atlayan birisine bir başkası yardım edemez. Üçüncü olarak da “bir meseleyi halletmek” misal veriliyor. Kesinlik kazanmamış bir mesele hakkında ortaya atılan tahminler de birbirine kuvvet vermezler. Mesela, Kehf Suresi’nin 22. âyet-i kerîmesinde ashab-ı kehfin sayıları hakkında üç, beş, yedi gibi farklı tahminlerin yapıldığı ifade edilmiş ve bu temelsiz tahminler âyette “gayba taş atmak” şeklinde tasvir edilmiştir.
(1) bk. Mesnevi-i Nuriye, Hubab.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar