"İlm-i muhitten in’ikâs eden kader, her şeyde esmâ-i nuriyeden bir hisse tersim etmiştir... Her şeyin vücudu 'Kün' emriyle bağlı olduğu gibi, bütün eşyanın icad ve sonradan ihyâları, bir nefs-i vahidenin icad ve ihyâsı gibidir..." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Kader; Cenâb-ı Hakk’ın ezelden ebede her şeyi, ilminde takdir etmesidir. Her şeyde kaderin sayılamayacak kadar çok delilleri vardır.
"Kün" emrini, Allah’ın irade ettiği şeyin süratle vücûda gelmesi şeklinde tarif ediyorlar. Yâni, bir şeyin irade edilmesi sanki ona “ol!” emri verilmesi gibidir. Bunun çok küçük bir misâli, insanın işlerinde de kendini gösteriyor. Elimizi kaldırmayı irade etmemizle birlikte sanki ona “kalk” emri vermiş oluruz; elimiz de hemen yukarı kalkar.
İlâhî icraatların hepsinde Allah’ın takdiri ve iradesi görülür. Bu takdir, bazı şeylerin bir anda olması şeklinde görülür; ruhun yaratılması gibi. Bazılarının ise kademeli olarak yaratılması şeklinde tecelli eder; bedenin yaratılması gibi. Birincisine ibda, ikincisine inşa deniliyor.
Okuduğumuz bir tesbihten melek yaratılması ibda’ya misal olabilir. Allah’ın irade etmesiyle birlikte melek hemen vücûda gelir, yâni “ol” emrini alır ve olur.
Suyun, toprağın ve diğer unsurların bir çiçek olmasında da yine “ol” emri söz konusudur. Allah bu unsurlara sanki “çiçek ol” emri vermiş ve onlar da çiçek olmuşlardır.
Elimizi kaldırma misalinde, elimiz kalkmayı kendisi irade etmediği gibi, bu unsurlar da çiçek olmayı kendileri irade etmiş değillerdir. O halde bu oluş, “kün” emriyle gerçekleşmiştir.
Nur Külliyatında eşyanın, yaratıldıklarında “daire-i ilimden daire-i kudrete” geçtikleri nazara verilir. Yâni, eşya yaratılmadan önce de Allah’ın ilminde mevcuttur, Allah’ın irade etmesiyle kudret dairesine geçerler ve kendilerini gözlere gösterirler. İşte bu geçişler hep “kün” emriyle tahakkuk eder. Buna göre, “kün” emri yok olan bir şeye değil, ilim dairesindeki eşyaya verilmekte ve eşya bu emirle derhal kudret dairesine geçmektedir.
“Amma esbaba veya eşyanın kendilerine isnad edildiği zaman, bütün ukalânın ve eblehlerin hükümlerinden neş'et eden muhalatı kabul etmeleri lâzım gelir.”(1)
Meselâ, yediğimiz bir meyveden, bir süre sonra hücreler yaratılıyor. Hücrenin kendi kendine olduğunu iddia edenler, o hücrenin henüz yaratılmadan kendisine “ol” emri verdiğini kabullenmiş oluyorlar.
Hücrenin yaratılmasını sebeplere, yâni o meyvenin özelliklerine, insanın onu çiğneyip yutmasına, midenin onu yoğurmasına verenler de hücreye “ol” emrini bu sebeplerin verdiğini iddia etmiş ve bu muhali kabul etmiş olurlar.
(1) bk. Mesnevi-i Nuriye, Hubab.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
esmâ-i nuriyeden bir hisse tersim etmiştir.” cümlesini İZAH EDERMİSİNİZ