İmanda ne var ki; onunla bir çok mesele, problem hallolmuş oluyor? İnsanın alemini ve kainatı aydınlatıyor?
Değerli Kardeşimiz;
Öncelikle imanın tarifi üzerinde kısaca duralım.
"İman, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın tebliğ ettiği zaruriyat-ı diniyeyi tafsilen ve zaruriyatın gayrısını icmalen tasdik etmekten hasıl olan bir nurdur."(1)
Dinin, zaruri ve gayri zaruri olmak üzere iki türlü meselesi vardır. Zaruri meseleleri ayet ve hadislerce açık ve net bir şekilde ifade edilmiş hakikatleridir. Mesela iman ve İslam’ın şartları dinin zaruri kapsamına girerler ki; bu şartları tafsili bir şekilde kalp ile tasdik, dil ile ikrar etmek gerekir. Burada tafsilden maksat; ayet ve hadislerce açık ve net bir şekilde ortaya konulmuş meseleleri bir bütün olarak ve ayrım yapmaksızın hepsini kalben tasdik etmek anlamındadır.
Dinin zaruri olmayan meseleleri ise ayet ve hadislerin işari ve remzi manaları olup, herkes tarafından görülüp bilinmesinin mümkün olmadığı ince manalardır. Bu manaların anlaşılması ilimde derinlik ve kabiliyet ister. İnsanların ekserisi avam olduğundan ve ilimde derinlik bulunmamasından dolayı bu gibi ince manaları tafsili ve detayı ile bilmek mecburiyetinde değillerdir. Bu yüzden dinin zaruri olmayan konularını tek tek detayı ile değil, toplam ve icmali olarak kabul etmek gerekir. Şayet dinin zaruri olmayan konularını tafsili ile kabul etmek iman için zorunlu bir durum olsa idi, insanların ekserisi buna güç yetiremezdi. Bu yüzden dinin zaruri kısmına tafsili, zaruri olmayan kısmına da icmali olarak tasdik edilmesi gerekiyor.
İmanın her şeyi aydınlatması ve her meseleye anahtar olmasının sırrı vahye dayanmasındandır. Yani iman Allah’ın nazarı ve sonsuz ilmi ile olaylara bakmaktan ibarettir. İmanın nuru ve kuvveti Allah’ın ilminden geliyor. İnsan iman sayesinde Allah’ın nazarı ile olaylara bakıyor ve her şeyin iç yüzünü keşfediyor. İmanın içi de dışı da halis vahiydir ve kuvvet ve ışığı da oradan geliyor.
Şayet insan şahsi kuvvet ve aklına güvenip, "ben doğruları kendim bulurum, peygambere ve onun rehberliğine muhtaç değilim" derse, şeytana oyuncak, vehim ve şüphelere binek, korku ve endişelere müptela bir hasta, dağlar kadar yükleri taşımaya mecbur bir taşıyıcı durumuna düşer. Halbuki insanın böyle ağır yükleri yüklenmeye ne takati ve ne de gücü vardır. İnsan ancak ve ancak iman ve tevekkül ile mükelleftir.
Allah insanı peygamber ve vahye muhtaç bir şekilde yaratmıştır. Bu yüzden insan iman ve tevekkül ile Allah’ın gönderdiği peygamberlere teslim olmak zorundadır. Aksi takdirde ağır bir yükün altına girmiş olur. Tıpkı ateş böceğinin cüzi ışığına güvenip güneşe meydan okuduktan sonra zifiri karanlığa mahkum olması gibi. İnsan da cüzi aklına ve vehmi ilmine güvenip vahiy güneşinin terbiye ve rehberliğine girmez ise, küfür ve şirk karanlığına mahkum olur. Hem dünya saadetini hem de ahiret saadetini kaybeder. Hem dünyada hem de ukbada çok bela ve sıkıntılara maruz kalır.
İman, eşya ve hadiselerin hakikatlerini insana gösteren bir nur ve bir ışıktır. Şayet iman nuru ve ışığı insanın olaylara bakışında rehber olmaz ise, olayların manasını ve hakikatini kavrayamaz. Mesela inkar ve küfür nazarında ölüm bir hiçlik ve yokluktur. Zamanın akıp gitmesi, varlıkları yokluk derelerine yuvarlayan dehşetli bir sel gibidir. Geçmiş, varlıkların yokluk mezarlığı hükmündedir. Gelecek ise karanlık ve insanın başına hangi musibetleri getireceği bilinmeyen bir endişe noktasıdır.
İman nazarında ise, ölüm saadeti ebediyenin başlangıcı, daimi bir memlekete açılan bir kapı hükmündedir. Zamanın akıp gitmesi ise askerlikteki terhis gibi vazifesini tamamlama manasını gösterir. Ölüm, insanların, kararlı ve daimi bir memlekete yani vatanı aslileri olan cennete gitmek için bir vasıta ve araçtır. Aynı şekilde imanının nazarında geçmiş, yokluk kuyusu değildir. Hiçbir mahluk, varlıktan sonra ebedi hiçliğe gitmiyor. Gelecek ise karanlık ve insana endişe üreten bir alem değil, planlı bir şekilde hazırlanmış mükafat ve ücret yeridir.
İşte imanın nuru ve bakış açısı, olayların ve nesnelerin hakikati halini ve gerçekliğini, insanın nazarına takdim ediyor. İmanın hayata nur ve ışık olması, hem ruh gibi canlılık bahşetmesi bu manadadır.
Nasıl ruh, insan bedenine hayat ve canlılık veriyor ise, iman da aynı şekilde insanın ruhuna ve hayatına manevi bir hayat ve canlılık veriyor; her şeyin iç yüzünü ve hakikatini açan bir anahtar hükmüne geçiyor. İmanın hayata ve nura nispet edilmesi, onun önemine ve hayatiyetine işaret etmek içindir. Nasıl ruh bedenden çıkınca ceset kör bir kütük hükmüne geçiyor ise, aynı şekilde iman da insanın ruh ve kalp dünyasından çıkarsa, o insan kör bir kütük hükmüne geçiyor, adeta cansız bir ceset oluyor.
Bu konu Otuz İkinci Söz'ün Üçüncü Mevkıfında yer alan İkinci Noktanın İkinci Mebhası başlığı altında detaylı olarak izah edilmiştir. Ulaşmak için tıklayınız
(1) bk. İşârâtü'l-İ'câz, Bakara Suresi, 3. Ayetin Tefsiri.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü