İmanî ve İslamî meselelerden konuştuğumuzda, bize gerici, bağnaz, yobaz gibi ifadeleri kullanıyorlar. Üstadımız veya talebelerinin bu konuda bir tavsiyesi var mıdır?
Değerli Kardeşimiz;
Yobaz, bağnaz ve gerici gibi sözler, ehli küfrün Müslümanlara olan bir düşmanlık ifadesidir. Onların kalbindeki küfür karanlığı, İslam’ın parlak nurunu görmelerine bir engel bir perdedir. Yılan sokmaktan, yarasa karanlıktan nasıl bir haz alıyorlar ise, kafirler de İslam’a saldırmak ve ona düşmanlık etmekten öyle menhus bir haz ve lezzet alıyorlar. Üstad Hazretleri bu gerçeğe şöyle işaret ediyor:
"İ'lem eyyühe'l-aziz! Kâfirlerin müslümanlara ve ehl-i Kur'ân'a düşman olmaları, küfrün iktizâsındandır. Çünkü, küfür imana zıttır. Maahaza, Kur'ân, kâfirleri ve âbâ ve ecdatlarını idam-ı ebediyle mahkûm etmiştir."(1)
Esasen İslam, değil dünya istikbalini ta ebed alemlerini aydınlatan dev bir projektör gibidir. İslam’a ve Müslümanlara gerici diyen ahmak inkarcılar, bırak dünyevi istikbali aydınlatmayı daha insanın mahiyet ve tanımını bile yapmaktan acizdirler. İnsana ancak "konuşan bir hayvan" diyebiliyorlar. Kabrin ötesini bir hiçlik ve yokluk olarak tasavvur ediyorlar...
Üstad Hazretleri bu inceliğe şöyle işaret ediyor:
"İşte, ehl-i dalâletin saadet-i hayatiye ve tekemmülât-ı insaniye ve mehâsin-i medeniyet ve lezzet-i hürriyet dedikleri şeylerin içyüzleri ve mahiyetleri budur. Sefahet ve sarhoşluk bir perdedir; muvakkaten hissettirmez. 'Tuh onların aklına!..' de."
"Amma Kur'ân'ın cadde-i nuraniyesi ise, bütün ehl-i dalâletin çektiği yaraları hakaik-i imaniye ile tedavi eder. Bütün evvelki yoldaki zulümatı dağıtır. Bütün dalâlet ve helâket kapılarını kapatır. Şöyle ki:"
"İnsanın zaaf ve aczini ve fakr ve ihtiyacını, bir Kadîr-i Rahîme tevekkül ile tedavi eder. Hayat ve vücudun yükünü Onun kudretine, rahmetine teslim edip, kendine yüklemeyip, belki kendisi o hayatına ve nefsine biner hükmünde bir rahat makam bulur. Kendisinin 'nâtık bir hayvan' değil, belki hakikî bir insan ve makbul bir misafir-i Rahmân olduğunu bildirir. Dünyayı, bir misafirhane-i Rahman olduğunu göstermekle ve dünyadaki mevcudat ise esmâ-i İlâhiyenin aynaları olduklarını ve masnuatı ise her vakit tazelenen mektubat-ı Samedâniye olduklarını bildirmekle, insanın fenâ-yı dünyadan ve zevâl-i eşyadan ve hubb-u fâniyattan gelen yaralarını güzelce tedavi eder ve evhamın zulümatından kurtarır."
"Hem mevt ve eceli, âlem-i berzaha giden ve âlem-i bekada olan ahbaplara visal ve mülâkat mukaddimesi olarak gösterir. Ehl-i dalâletin nazarında bütün ahbabından bir firak-ı ebedî telâkki ettiği ölüm yaralarını böylece tedavi eder. Ve o firak, ayn-ı lika olduğunu ispat eder."
"Hem kabrin âlem-i rahmete ve dâr-ı saadete ve bağıstan-ı cinâna ve nuristan-ı Rahmân'a açılan bir kapı olduğunu ispat etmekle, beşerin en müthiş korkusunu izale edip, en elîm ve kasavetli ve sıkıntılı olan berzah seyahatini en leziz ve ünsiyetli ve ferahlı bir seyahat olduğunu gösterir. Kabir ile ejderha ağzını kapatır, güzel bir bahçeye kapı açar. Yani, kabir ejderha ağzı olmadığını, belki bağıstan-ı rahmete açılan bir kapı olduğunu gösterir."(2)
Hazreti Muhammed (asv) öyle bir nur ile gelmiş ki değil kainatı mazi, hal ve istikbali bütünü ile kuşatıp gizli ve mahfi bütün sırları ayan beyan açığa kavuşturmuş, insanı mutlak bir nura gark etmiştir. Münkir filozoflar ise, ateş böceği gibi kendi mahiyetini bile anlamaktan aciz kalmışlardır. Bu açıdan bakıldığında kimin gerici kimin ilerici olduğu daha bir netlik kazanır kanaatindeyiz...
Biz bu manaları kendi alemimizde kavradıktan ve idrak ettikten sonra, böyle diyenlere menfi bir karşılık verip onları bütün bütün İslam nurundan kaçırmamamız gerekir. Yani itidalli ve kavl-i leyyin ile hareket etmemiz icap eder.
Dipnotlar:
(1) bk. Mesnevî-i Nuriye, Hubâb.
(2) bk. Sözler, Otuz İkinci Söz, Üçüncü Mevkıf.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar