İnsanın bilinen ve bilinmeyen kaç boyutu vardır? Ben bunu araştırdım tam bulamadım. Kur'an ve Risale-i Nur ışığında cevaplayıp, bilimsel olarak açıklar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
Kur’an’-ı Kerim ve onun manevi tefsiri olan Risale-i Nurların sahası fizik değil, metafiziktir. Bilim fizik ile, din ise daha ziyade metafizik ile ilgilidir. Yalnız, din kendi meselelerine delil getirmek için bilimin incelediği kainat kitabından örnek ve misaller takdim eder. Bu da her insanın kavrayacağı ve anlamakta zorlanmayacağı yüzeysel ve tebei bir bakıştır. Yoksa ne Kur’an ve ne de onun tefsirleri kainatı bir fen ilmi derinliğinde ve metodunda incelemez. Bu sebeple insanın maddi anatomisini inceleyen fen ilimlerinin malumatlarını ve inceliklerini dinden ve onun kaynaklarından istemek ve beklemek yanlış olur.
Kur’an insanın maddi anatomisinden sathi ve tebei bahsederken, insanın manevi cephesinden, yani insanı insan yapan manevi cihaz ve duygularından tafsilatı ile bahseder. Biz insanın karaciğeri nasıl çalışır, oradaki mekanizma nedir, sorusunu Kur’an'dan değil, kainatı inceleyen fen ilimlerinden sorup öğreneceğiz. Ama insanın kalbini, ruhunu, vicdanını, aklını, latife ve duygularını da Kur’an ve onun tefsirlerinden talim edeceğiz.
İnsan mahiyet ve kabiliyet olarak çok geniş ve ihatalı bir fıtrata sahiptir. İnsanın mahiyeti Allah’ın bütün isimlerini tartıp idrak edecek bir kıvamda yaratılmıştır. İnsanın mahiyeti, bir nevi Allah’ın isimlerini görecek ve idrak edecek bir özet gibidir. Mesela, insan hasta olup şifa bulmak ile Allah’ın Şafi ismini idrak ediyor; açlık ile Rezzak ismine intikal ediyor ve hakeza sairlerini de bu şekil tatbik edebiliriz.
Hem aynı mahiyet Allah’ın bütün şuunat ve isimlerini kıyas ile ölçecek bir kabiliyette yaratılmıştır. Mesela, ben cüzi ilmim ile onun külli ilmini kıyas ederek idrak ediyorum. Kendi mahiyetimdeki lezzet, memnuniyet, şevk, öfke gibi vasıflarla ondaki kudsi lezzet, memnuniyet, şevk, gadap gibi şuunatı rasat edebiliyorum. Mutlak bilinmeyeni bilinen ile kıyaslayıp bilinir hale getiriyorum.
İnsan kainattaki alemlerin bir mizanı, hem bu âlem-i kebirin bir listesi ; hem şu kâinatın bir haritası; hem şu kitab-ı ekberin bir fezlekesidir. Kainatta yaratılmış bütün alemlerin küçük bir modeli ve mizanı insanın mahiyetinde vardır. İnsan o model ve mizan ile o alemi idrak edip seyredebiliyor. Kainatta umumi ve azametli alemler insanda duygu ve latife olarak küçük modeller şeklini almıştır. Bu yüzden insan mahiyet olarak küçük bir kainat gibidir. Kainatı küçültsen insan, insanı büyütsen kainat olur.
Mesela, insandaki hayal kuvvesi misal aleminin bir modeli ve mizanı gibidir. İnsan o hayal kuvvesi ile o aleme bakıyor. Ruh, alem-i ervahın bir mizanı ve modeli hükmündedir. Akıl mana aleminin anahtarı ve penceresidir. Göz görüntü aleminin bir menfezidir. Kulak ses alemine açılan bir kanaldır ve hakeza.
"İnsan hem kudretin gizli definelerini açacak bir anahtar külçesi, hem mevcudata serpilen ve evkata takılan kemâlâtının bir ahsen-i takvimidir. İşte, mahiyet-i hayatın bunlar gibi emirlerdir..."(1)
İnsan mahiyeti Allah’ın kudret hazinelerini açacak bir anahtardır. Göz bir anahtardır, kudretin var ettiği görüntüler hazinesi ancak bununla açılır. Kulak bir anahtardır, ses hazinesini açar. Akıl bir anahtardır, kudret eli ile yaratılan bütün alemlerin kapısını açar ve hakeza. Sairlerini buna kıyas edebiliriz.
İnsan kainata serpilen mükemmelliklerin tecemmu ettiği bir ahseni takvimdir. Kainatın umumunda dağınık ve belli zamanlara bölünen kemalatın tek noktada ve tek vakitte toplanan tek merkez insanın mahiyetidir.
(1) bk. Sözler, On Birinci Söz
Detaylı bilgi için On Birinci Söz ve Otuzuncu Söz'deki Ene bahsini okumanızı tavsiye ederiz.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü