İnsanın insan olabilmesi için illa ceza (cehennem) veya rüşvet (cennet) gerekli midir? Risaleler ışığında cevaplar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
Evvela, ceza ve mükâfatı, rüşvet ve umutsuz bir korku şeklinde takdim etmek doğru değildir. Mükâfat ve ceza, insanın terbiyesinde, terakkisinde ve ulvî makamlara ulaşmasında sadece bir teşviktir. Bu durum, beşerî sistemlerde de aynıdır.
Okulda başarılı ve çalışkan olan talebeye yıldızlı pekiyi vermek, tembel ve başarısız olan talebeye de zayıf not vermek aynı maksada matuf şeylerdir. Mükâfat ve mücazat olmasa çalışkan ile tembel talebe temyiz ve tefrik edilemez, ikisinin bir farkı olmaz. Bu durumda, yani öğretmenin çalışkan ile tembel talebeyi aynı kefeye koyması bir haksızlık ve zulüm olur.
İkincisi, Allah’ın iki türlü isim silsilesi vardır. Biri cemal silsilesi, diğeri ise celal silsilesidir.
Cemal silsilesinde lütuf, ikram, şefkat, nur, ihsan, af, hüsün gibi mânalar hükmeder. Aynı şekilde bu mânaların her dairede tecelli ve taallukları vardır.
Mesela, insanın kalp dairesinde reca ve ümit olarak, terbiye dairesinde mükâfat ve ceza olarak, ahiret dairesinde cennet ve nur olarak tecelli eder.
Celal silsilesinde ise kahır, intikam, ceza, nar, azamet, kibriya gibi mânalar hükmeder. Aynı şekilde bu mânalar mahlûkat dairelerinde de tecelli ve taallukları vardır. Mesela, insanın kalb dairesinde haşyet ve korku olarak, terbiye dairesinde mücazat ve ceza olarak, ahiret âleminde ise cehennem ve nar olarak tecelli eder.
Yani cennet ve cehennem sadece bir mükâfat ve ceza mânası ile bakmak yanlıştır. Cennet ve cehennemin Allah’ın isimlerine ayna ve mazhar olmak gibi çok mühim vazifeleri de vardır.
Üstad Hazretleri bu hakikate şöyle işaret ediyor:
"Bu iki sıfatın Lafza-i Celalden sonra zikirlerini icap eden münasebetlerden birisi şudur ki:"
"Lafza-i Celalden, celal silsilesi tecelli ettiği gibi, bu iki sıfattan dahi cemal silsilesi tecelli ediyor. Evet, herbir alemde emir ve nehiy, sevap ve azap; terğib ve terhib, tesbih ve tahmid, havf ve reca gibi pek çok füruat, celal ve cemalin tecellisiyle teselsül edegelmektedir."(1)
Üçüncüsü, insanların mükâfat ve ceza olmadan yaşamasının imkânsızlığı kan ve gözyaşlarından anlaşılmaktadır. Yani insanoğlu nihayetsiz hayra kabiliyetli olduğu gibi, nihayetsiz şerre de istidatlı olarak yaratılmıştır. Bu da mükâfat ve ceza mânasını zarurî bir şekilde iktiza ediyor. Şayet ceza olmasa dünyada hayat diye bir şey kalmaz, herkes herkesin hakkına mütecaviz olur. Zalim, cani ve sapkın insanların çokça bulunması meselemizi kat’î olarak ispat ediyor.
Mü’minler için cennetler hazırlandığını müjde veren âyetlerle insanlar, ebedî bir saadete teşvik edildikleri gibi, küfür ve isyan ehlinin cehennem azabına uğrayacaklarını haber veren âyetlerle de tehdit edilmişlerdir.
Kur’ân-ı Kerîm'de cennet ve cehennem hakkında pek çok âyet-i kerime vardır. Keza, birçok âyet-i kerimede de küfür ve isyan ehlinin bu dünyada maruz kaldıkları kahır sillelerine yer verilmiştir. Hz. Nuh’un (as) kavminin tufanla sulara gark olması, Lut kavminin birbirini takip eden birkaç nevi azapla helak olması, Karun’un hazineleriyle birlikte yere gömülmesi, Firavun’un askerleriyle birlikte denizde boğulması gibi...
Cennet ve cehennem hakkındaki âyetlerden misal olarak birer âyet nakledelim:
“İman edip salih amel işleyenler var ya, onları altlarından ırmaklar akan ve içinde ebedî kalacakları cennet köşklerine yerleştireceğiz. Çalışanların (amel edenlerin) mükâfatı ne güzeldir!”(Ankebût Suresi, 29/58)
“Şüphesiz âyetlerimizi inkâr edenleri biz ateşe atacağız. Derileri yanıp döküldükçe, azabı tatmaları için onların derilerini yenileyeceğiz. Şüphesiz Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.”(Nisa Suresi, 4/56)
Mükâfat ve ceza mânasına karşı olmak, hümanizmin bir hezeyanıdır.
(1) bk. İşaratül-İcaz, Fatiha Suresi Tefsiri.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü