İnsanların çoğu neden dalalete düşmüşler ve düşüyorlar. Risalelerde bu konu hakkında bilgi var mıdır?
Değerli Kardeşimiz;
Üstad Hazretleri bu hususa ana hatları ile şu şekilde işaret ediyor:
"Salisen: Hem kabul etmemek başkadır, inkâr etmek başkadır. Adem-i kabul bir lâkaytlıktır, bir göz kapamaktır ve câhilâne bir hükümsüzlüktür. Bu surette, çok muhal şeyler onun içinde gizlenebilir. Onun aklı onlarla uğraşmaz."
"Amma inkâr ise, o adem-i kabul değil, belki o kabul-ü ademdir, bir hükümdür. Onun aklı hareket etmeye mecburdur."
"O halde, senin gibi bir şeytan, onun aklını elinden alır, sonra inkârı ona yutturur. Hem, ey Şeytan, bâtılı hak ve muhali mümkün gösteren gaflet ve dalâlet ve safsata ve inat ve muğâlata ve mükâbere ve iğfal ve görenek gibi şeytanî desiselerle, çok muhâlâtı intaç eden inkâr ve küfrü, o bedbaht, insan suretindeki hayvanlara yutturmuşsun."(1)
Allah insanı, hakkı ve doğruyu bulacak bir fıtratta yaratıp, harika cihazlarla, eşsiz latifelerle ve mükemmel duygularla teçhiz etmiştir. İnsan fıtratının mükerrem olması da bu mânaya bakıyor. İnsan, fıtratının icabı olarak hakkı ve doğruyu ararken, bazen batıl önüne çıkıyor.
Zira bu dünyada, imtihanın muktezası olarak hayır ile şer, hak ile batıl, doğru ile yanlış, güzel ile çirkin beraber hatta bazen yan yana ve iç içe bulunabiliyor. İnsan da dikkatini hakka teksif ettiği için, batıl dikkatten kaçıp onun fikir ve gönül âlemine sızabiliyor. Fikir ve gönül âlemine giren şeyleri hak zannedip sıkı sıkıya sarılıyor. Şayet fikir dikkati, tarafsız bir nazarla baksa onun hak değil, batıl olduğunu görecektir.
Ramazan hilaline dikkat kesilmiş bir zât, hilale benzeyen kılı hilal zannedip "hilali gördüm" diye yemin etmiş. Hâlbuki gördüğü, kaşından eğilmiş ve hilali andıran bir kıldır. Demek insan bazen tebeî bir bakışla koca hilali saç teli ile karıştırabiliyor, batılı hak zannediyor.
Üstad Hazretleri bu hususa şu ibareler ile işaret ediyor:
"Mubtıl, bâtılı hak nazarıyla alır
İnsandaki fıtrat mükerrem olduğundan, kasten hakkı arıyor.
Bazan gelir eline, bâtılı hak zanneder; koynunda saklıyor.
Hakikati kazarken, ihtiyarı olmadan dalâl düşer başına; hakikattir zanneder, kafasına geçirir."(2)
İkinci olarak, kâfirlerin inkâr sebepleri muhteliftir. Kimi inadından, kimi hasedinden, kimi ibadet mükellefiyetinden kaçmak için inkâr ediyor. Kimi de Allah’ın varlığına ve birliğine işaret eden delilleri okuyamadığı için inkâr ediyor. Kimi de örf ve âdetlerine körü körüne bağlı olduğu için inkâr ediyor. Bunları çoğaltmak mümkündür. Lakin bunların hiç birisi bir noktaya bakıp, bir hakikati gördükleri için inkâr ediyor değildirler. Tam aksine, farklı sebeplerden dolayı inkâr ediyorlar.
Ama iman ehli ise, bir noktaya, bir hakikate bakıp, orada gördüğü şeye iman ediyor. Yani kâfirler gibi; “Benim nazarımda bu haktır, bu doğrudur” demiyorlar. Hak ve doğru onu hakka sürüklüyor. Yani iman edenlerin sebepleri hep aynı. Kâfirlerin inkâr sebepleri ise birbirinden farklıdır. Bu da onların inkâr sebeplerinin muhtelif olduğuna işaret ediyor.
Üçüncü olarak, mesele hakkın kat’îliğinde değil, onu anlamak zorluk çeken inkârcıların bakış açısındadır. Bu sebeple bir hakikat yüzde yüz kat’î ve kesin de olsa, o kâfirin karanlıklı bakış açısında görünmez.
Sağlam bir anahtar, yuvası bozulmuş bir kilidi açamaz. Suç anahtarda değil, yuvadadır. Aynı şekilde, hakikatler birer anahtardır, kâfirlerin kalpleri ise kilidin yuvaları gibidir. Yuvalar arızalı olduğu için, anahtar açamıyor. İslam dinin her güzelliği bir hakikati açan anahtardır.
Dipnotlar:
(1) bk. Sözler, On Beşinci Söz'ün Zeyli.
(2) bk. a.g.e., Lemeat.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
ALLAH HEPİNİZİN HİZMETİNİ MUVAFFAK ETSİN...BİZLERİN NURLAR VE SİZLERE İHTİYACIMIZ COK VAR..