"İşte bu mezkûr düsturların her biri birer kaide-i esasiyedir ki, kâinatta ve âlem-i insaniyette cereyan ediyorlar. Bu kaidelerin esma-i ilahiyede cereyan ettiklerini gösteren üç misal" nerededir, izah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Otuz İkinci Söz'ün Üçüncü Mevkıf'ında verilen misaller, zaten ilgili metnin devamında misaller şeklinde şöyle geçmektedir.

Birinci Misal:

"Nasıl ki, mesela gayet merhametli, sehâvetli, gayet kerîm, âlicenap bir zat, fıtratındaki âli seciyelerin muktezasıyla, büyük bir seyahat gemisine, çok muhtaç ve fakir insanları bindirip, gayet mükemmel ziyafetlerle, ikramlarla o muhtaç fakirleri memnun ederek, denizlerde, arzın etrafında gezdirir. Ve kendisi de onların üstünde, onları mesrurâne temâşâ ederek, o muhtaçların minnettarlıklarından lezzet alır ve onların telezzüzlerinden mesrur olur ve onların keyiflerinden sevinir, iftihar eder..."

Muhtaç ve fakirleri doyurmaktaki yüksek ve münezzeh lezzet, faaliyetin devam etmesini iktiza ediyor. Kâinatta sayısız canlıların beslenmesi bir döngü ve faaliyet ile sürekli ve devamlı bir şekilde ihsan ve ikram şeklinde tazeleniyor. Elbette bunun arka planında lezzet-i mukaddese bulunuyor. Bu lezzet-i mukaddes bu faaliyetin bir kayyumu oluyor.

İkinci Misal:

"Hem mesela bir mahir san’atkâr, plâksız bir fonoğraf yapsa, o fonoğraf istediği gibi konuşsa, işlese, san’atkârı ne kadar müftehir olur, mütelezziz olur, kendi kendine 'Maşaallah' der..." (bk. age.)

Her sanatkâr, sanatının başarı ve güzelliğinden bir keyif alır. Onunla iftihar eder ve onun harika özellikler ile hareket etmesinden mütelezziz olur. Kâinat ve insan da muazzam birer sanattır. Allah bu iki muazzam sanatın başarı ve güzelliklerinden kendi şanına yakışır bir şekilde iftihar eder ve mütelezziz olur. İşte kainattaki faaliyetin sürekli olmasında ve devamlı olmasında yani kayyumiyetinde bu İlahi şuunatların birer payı vardır.

Üçüncü Misal:

"Hem mesela, bir hükümdar-ı âdil, ihkak-ı hak için mazlumların hakkını zalimlerden almakla ve fakirleri, kavîlerin şerrinden muhafaza etmekle ve herkese müstehak olduğu hakkı vermekle lezzet alması, iftihar etmesi, memnun olması, hükümdarlığın ve adaletin bir kaide-i esasiyesi olduğundan, elbette Hâkim-i Hakîm, Adl-i Âdil olan Zât-ı Hayy-ı Kayyûmun bütün mahlûkatına, hususan zihayatlara 'hukuk-u hayat' tabir edilen şerâit-i hayatiyeyi vermekle ve hayatlarını muhafaza için onlara cihazat ihsan etmekle ve zayıfları kavîlerin şerrinden rahîmâne himaye etmekle ve umum zîhayatlarda, bu dünyada ihkak-ı hak etmek nev’i tamamen ve haksızlara ceza vermek nev’i ise kısmen sırr-ı adaletin icrasından olmakla ve bilhassa Mahkeme-i Kübrâ-yı Haşirde adalet-i ekberin tecellîsinden hasıl olan ve tabirinde âciz olduğumuz şuûnât-ı Rabbâniye ve maânî-i kudsiyedir ki, kâinatta bu faaliyet-i daimeyi iktiza ediyor..." (bk. age.)

Mazlumları korumak ve zalimleri cezalandırmak, her hak sahibine hakkını iade etmek işlemlerinde ve icraatlarında, adil bir hükümdar için müthiş ve muazzam bir lezzet alma, iftihar etme ve memnun olma motivasyonu vardır.

Tabiri caizse benzer bir durum Allah’ın sonsuz adaletinde de geçerlidir. Her canlıya “hukuk-u hayat” tabir edilen hayat şartlarını hazırlamak ve hayatlarını muhafaza için onlara cihazat ihsan ediyor. Ve zayıfları kuvvetlilerin şerrinden rahîmâne himaye ediyor. Bütün canlılara bu dünyada ihtiyaç duydukları her şeyin hakkını veriyor. Haksız ve zalimleri bu dünyada kısmen ahirette ise tam cezalandırmaktan hasıl olan ve tabirinde âciz olduğumuz şuûnât-ı Rabbâniye ve maânî-i kudsiyedir ki, kâinatta bu faaliyet-i daimeyi iktiza ediyor.

Kainatın kayyumu ve devamı bu münezzeh şuunat halleridir.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

muratkul

Allah razı olsun İnşaallah çok güzel bir izahat bizlerin anlaması için yapılan bu hizmetlerden rabbimiz razı olsun 

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...