"Kâinatın Sanii, şu kâinatla bütün hazain-i rahmetini tanıttırmak ve bütün tecelliyat-ı esmasını bildirmek ve bütün enva-ı ihsanatını tattırmak istediğini, kâinatın gidişatından ve insanın camiiyetinden,.." İnsanın camiiyeti açısından izah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

“İştihâlı bir mide, hassasiyetli bir hayat, insaniyet...”(1)

“İştihâlı bir mide” sadece hayvanlarda ve insanlarda vardır. Ne cansız varlıklarda ne de meleklerde mide bulunmadığından onlarda Rezzâk ismi tecelli etmez. Bitkiler, bir yönüyle rızıklanan grubuna girseler de onlarda da iştihâlı bir mide bulunmadığından “rızık” grubunda yer alırlar. Onlar insanlara ve hayvanlara rızık olmak üzere yaratılan ve yeryüzü sofrasında dizilen ni’metlerdir.

“Hassasiyetli bir hayat” yani hislerle donatılmış bir hayat sahibi olma noktasında hayvanlarla insanlar müşterektirler. Ancak insan his yönüyle hayvanlardan çok zengindir. İnsanın böyle bir genişlikte yaratılmasının en mühim sebebi; bütün ilahi isimleri tanıyıp tartabilmesi içindir.

"... Hayatı sana vermekle, cüz'iyetten bir nevi külliyete ve insaniyeti vermekle hakiki külliyete ve İslâmiyet’i vermekle, ulvi ve nurani bir külliyete ve marifet ve muhabbeti vermekle muhît bir nura seni çıkarmış."(2)

Hayatımız olmasaydı, biz de bu kâinatın küçük bir cüz’ü, bir parçası olurduk. Hayatın ihsan edilmesiyle, cansız bir cüz’ olmaktan kurtulup küllîleştik. Geceyle, gündüzle, hava ile su ile Güneş’le, Ay’la, baharla, yazla irtibatımız oldu. Böylece bir nevi küllileşmiş olduk.

İnsaniyetin verilmesiyle bizi kuşatan bu âlemle sadece maddi ihtiyaçlarımıza dayanan bir münasebet kurmayı aşarak, o varlıkların ne olduklarını, ne gibi özellikler taşıdıklarını, bize ne gibi faydalar sağladıklarını araştırıp bulmakla hakiki külliyete erdik.

İslamiyet nimetinden mahrum bir insan, kendisini kuşatan bütün bu varlıkları düşünmek ve incelemekle hakiki külliyete erse bile, bu külliyet “ulvi ve nurani bir külliyet” değildir. O varlıklara iman nazarıyla baktığında, onlarda tecelli eden esma ve sıfat-ı ilahiyeyi düşünmeye başlar. Eşyayı, birer ilahi sanat ve Rabbanî ihsan olarak değerlendirir. Böylece, sadece akılla elde ettiği o külliyet ulvileşir, kalbin mazhar olduğu feyizlerle nuraniyet kazanır.

Kalbde iman nuru ziyadeleştikçe ona bağlı olarak marifet ve muhabbet nurları da inkişaf eder. Allah’ın bir ismi Nur’dur; bütün isimleri ve sıfatları nuranidir. Ve bu nurani sıfatlar muhittirler, yani bütün eşyayı ihata etmişlerdir. İşte insan, iman nuruyla her neye baksa onda ilahi isimlerin nurlarını müşahede eder ve bütün varlık âleminde o muhit nurun cilvelerini görür.

Dipnotlar:

1) bk. Sözler, Yirmi Dördüncü Söz, Beşinci Dal.

2) bk. age.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

muhammed-said-akdağ

insan veya başka bir varlık bütün hazain-i rahmeti , bütün tecelliyat-ı esmayı , bütün enva-ı ihsanatı bilmesi görmesi anlaması mümkün müdür? Netice itibariyle Cenabı Hak Teâlâ'nın isim ve sıfatlarının tecellisi nihayet yok, hem zati akdesi zaten öyle... Nihayetinde mahlukat ne kadar da külliyet kesbetmiş olsa da yine mahlukdur ve nazarı bütün hazain-i rahmeti , bütün tecelliyat-ı esmayı , bütün enva-ı ihsanatı bilmesi görmesi anlaması ihata etmesi mümkün değil. Eğer konu Cenabı Hak Teâlânın kutsi nazarı ilahisi ile bakması ise, meseleden zaten hariç.~~~~~~~ Burayı nasıl anlamalıyız.

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (Muaz)

İnsana verilen cihazlar ve duygular İlahi isimleri ve sıfatları her ne kadar ihata ile idrak edecek kadar sonsuz bir özellikte olmasalar da her bir isim ve sıfatı tanıyıp tartacak bir donanıma sahiptirler. Yani insanın camiiyeti her bir isme mazhar olabilme özelliği ile ilgilidir yoksa her bir ismi muhat bir şekilde kapsaması anlamında değildir.

Çünkü Allah’ın gerek zatı gerek sıfat ve isimleri sınırlı ve sonlu bir varlık tarafından kuşatılarak idrak edilmesi asla mümkün değildir. Bu husus ayette şu şekilde ifade edilmektedir:

Gözler O’nu idrak edemez, hâlbuki O gözleri idrak eder. O en ince şeyleri bilir ve her şeyden haberdardır.” Enam, 103

“Arzulanan bir şeye ulaşma” anlamına gelen idrak, mecaz olarak “duyu organının duyulur şeyi algılaması veya aklın soyut bir varlık ya da manayı kavraması” manasında kullanılır. Buradaki kullanımında her iki anlamı da kapsamaktadır; yani “Gözler O’nu idrak edemez” ifadesiyle hem Allah’ın gözle görülür maddi ve cismani bir varlık olmadığı hem de zatından başka hiçbir varlık tarafından O’nun gerçek varlığının ve mahiyetinin bütünüyle bilinip kuşatılamayacağı ortaya konmuştur.

İnsanı diğer mahlukattan üstün kılan özelliği İlahi isimlerin hepsine konu ve mazhar olabilme kabiliyeti ve genişliğidir. Mesela melekler insanlar gibi Allah’ın bütün isimlerine mazhar ve konu olamıyorlar.

Allah’ın bir isminin nihayetsiz tecellisini bütünü ile kuşatması insan için mümkün olmayabilir ama o ismin tecellisini okuyup o isme mazhar olup o ismi tefekkür ile tanıması pekala mümkündür. Kainatta İlahi isimlerin sergilendiği bir mektep insanlarda bu mektepte okuyan talebeler hükmündedir.

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...