Karşımızdaki bir insana, işlediği günahtan dolayı, "Sen cehennemliksin!.." denir mi? İnsanları sakındırmak için Bediüzzaman Hazretleri bir şey söylemiş midir?
Değerli Kardeşimiz;
Evvela, bir insanın yüzüne; "Sen şunu yapmadığın için şu kadar cehennemde yanacaksın." demek, doğru değildir ve tebliğ metoduna uygun olmaz.. Lakin, şu fiili yapan şu kadar azap çeker, denilerek vaaz ve nasihatte bulunulabilir. Yani isimler ve şahsiyetler üzerinden korkutmak ve ümitlendirmek yarine, sıfat ve ameller üzerinden korkutup ümitlendirmek daha yerinde ve daha tesirli olur, buna dikkat etmek gerekir.
İkincisi, bir kimse ne kadar günahkar ya da takva sahibi de olsa, nasıl öleceğini bilmediğimiz için, kati cennetlik ya da cehennemliktir, şeklindeki bir yargı doğru değildir. Olur ya günahkar gün gelir tövbe edip hakka girer, takva sahibi de yoldan çıkıp fıska dalabilir. Bu yüzden şahıslara; sen şöyle yanacaksın, şöyle cennetliksin, denilmez. Ama yukarıda değindiğimiz gibi, sıfatlar üzerinden insanları sakındırıp teşvik edebiliriz.
Üçüncüsü, Risale-i Nurlarda; cennetle müjdelemek veya cehennem ile ürkütmek tarzından ziyade, dünyevi cihetleri göstermek sureti ile ikaz ve teşvik esası hakimdir. Üstad Hazretleri bu hususu şu şekilde izah ediyor:
"Kur'ân-ı Hakîmin sırr-ı i'câzıyla hakikî bir tefsiri olan Risale-i Nur, bu dünyada bir mânevî cehennemi dalâlette gösterdiği gibi, imanda dahi bu dünyada mânevî bir cennet bulunduğunu ispat ediyor. Ve günahların ve fenalıkların ve haram lezzetlerin içinde mânevî elîm elemleri gösterip hasenat ve güzel hasletlerde ve hakaik-i Şeriatın amelinde cennet lezaizi gibi mânevî lezzetler bulunduğunu ispat ediyor. Sefahet ehlini ve dalâlete düşenleri o cihetle, aklı başında olanlarını kurtarıyor. Çünkü, bu zamanda iki dehşetli hal var."
"Birincisi: Âkıbeti görmeyen, bir dirhem hazır lezzeti ileride bir batman lezzetlere tercih eden hissiyat-ı insaniye akıl ve fikre galebe ettiğinden, ehl-i sefaheti sefahetten kurtarmanın çare-i yegânesi, aynı lezzetinde elemi gösterip hissini mağlûp etmektir. Ve يَسْتَحِبُّونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا âyetinin işaretiyle, bu zamanda âhiretin elmas gibi nimetlerini, lezzetlerini bildiği halde, dünyevî kırılacak şişe parçalarını onlara tercih etmek, ehl-i iman iken ehl-i dalâlete o hubb-u dünya ve o sır için tâbi olmak tehlikesinden kurtarmanın çare-i yegânesi, dünyada dahi cehennem azabı gibi elemleri göstermekle olur ki, Risale-i Nur o meslekten gidiyor. Yoksa, bu zamandaki küfr-ü mutlakın ve fenden gelen dalâletin ve sefahetteki tiryakiliğin inadı karşısında, Cenâb-ı Hakkı tanıttırdıktan sonra ve Cehennemin vücudunu ispat ile ve onun azabıyla insanları fenalıktan, seyyiattan vazgeçirmek yoluyla ondan, belki de yirmiden birisi ders alabilir. Ders aldıktan sonra da, 'Cenâb-ı Hak Gafûrü’r-Rahîmdir, hem Cehennem pek uzaktır.' der, yine sefahetine devam edebilir. Kalbi, ruhu hissiyatına mağlûp olur."
"İşte, Risale-i Nur ekser muvazeneleriyle küfür ve dalâletin dünyadaki elîm ve ürkütücü neticelerini göstermekle, en muannid ve nefisperest insanları dahi o menhus, gayr-ı meşru lezzetlerden ve sefahetlerden bir nefret verip, aklı başında olanları tevbeye sevkeder. O muvazenelerden, Altıncı, Yedinci, Sekizinci Sözlerdeki kısa muvazeneler ve Otuz İkinci Sözün Üçüncü Mevkıfındaki uzun muvazene, en sefih ve dalâlette giden adamı da ürkütüyor, dersini kabul ettiriyor. Meselâ, Âyet-i Nurda, seyahat-i hayaliye ile hakikat olarak gördüğüm vaziyetleri gayet kısaca işaret edeceğiz. Tafsilini isteyen Sikke-i Gaybiyenin âhirine baksın."(1)
(1) bk. Hutbe-i Şamiye, Mukaddeme
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü