Kesafetli topraktan ve küduretli sudan birçok canlı mahlukun yaratıldığı nazara verilerek "nur denizinden, zulmet bahrinden, havadan, elektrikten ve sair madde-i latifelerden" de melekler yaratılmış olacağı beyan ediliyor. Misallerle açabilir misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Söz konusu metinde şöyle buyuruluyor:
“... Çünkü şu kesafetli ve ruha münasebeti az olan topraktan ve şu küduretli ve nur-u hayata münasebeti pek cüzî olan sudan, mütemadiyen hummalı bir faaliyetle, letafetli hayatı ve nuraniyetli zevil-idraki halkeden Fâtır-ı Hakîm, elbette ruha çok layık ve hayata çok münasip, şu nur denizinden ve hatta şu zulmet bahrinden, şu havadan, şu elektrik gibi sair madde-i latifeden bir kısım zişuur mahlukları vardır. Hem pek çok kesretli olarak vardır.”(1)
Su ve toprağın, ruh ve hayatla doğrudan münasebeti görülmemekle birlikte, bunlardan bu kadar çok canlı türünün yaratılması gösteriyor ki, Güneş ve yıldızların ışıklarından, elektrikten, havadan, hatta karanlıktan da latif varlıklar yaratılabilir.
“Karanlık” kelimesi üzerinde kısaca duralım:
“Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah’a mahsustur...” (En’âm, 6/1)
Bu ayet-i kerimede; Allah’ın, zulümatı ve nuru var ettiği beyan edilmekle, karanlığın da bir mahluk olduğu ve her mahlûk gibi onun hakikatinin de esma-i ilahiyeye dayandığı ders veriliyor. Nur unsurundaki esma tecellilerini seyreden melekler bulunduğu gibi, karanlıktaki tecellileri de seyreden melekler olacaktır.
Allah’ın bütün esması nurani olduğuna göre taş da toprak da ışık da karanlık da bu nurani isimlerin tecelli etmesiyle meydana gelmişlerdir. Buna göre, Cenab-ı Hak, karanlığı yaratmakla ortaya bir celal tablosu koymuş, onu tefekkür ve onun tesbihlerini temsil edecek melekler de yaratmıştır. Karanlığı temaşa ve tefekkür için yaratılan bu melekler ayrı bir melek nevidir. Onlar bu vazife için yaratılmış olmaları sebebiyle sanki karanlıktan yaratılmış gibidirler. Yoksa meleklerin "kün" emriyle doğrudan ve hiçbir sebebin hissesi olmaksızın yaratılan nuranî varlıklar olduğu malumdur.
Nitekim sudan ve topraktan yaratılan canlıları tefekkür eden ve onların tesbihatını temsil eden melekler de nurdan yaratılmışlardır, bunların yapılarının da su ve toprakla bir alakası yoktur.
1) bk. Sözler, Yirmi Dokuzuncu Söz, Mukaddime.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
"Şu kesafetli ve ruha münasebeti az olan topraktan ve şu küdûretli ve nur-u hayata münasebeti pek cüz’î olan sudan, mütemadiyen, hummâlı bir faaliyetle, letafetli hayatı ve nuraniyetli zevi’l-idraki halk eden Fâtır-ı Hakîm,.." Biraz daha açıklar mısınız?
Melekler ve ruhaniyat maddî değil, nuranî varlıklardır. İnsan ve hayvan ise bedenleri madde olmakla beraber, asıl varlıkları ruhtur, yani nuranî varlıktır.
Ham madde olarak toprak ve su kullanılarak, hayatı ve ruhu olan hayvanlar ve insanlar yaratılıyorsa, acaba ham madde olarak nur, ışık ve hava kullanılsa ortaya nasıl varlıklar çıkar? Elbette ki daha nuranî varlıkların çıkması lazımdır, denilmektedir.
İşte bu hakikat zaviyesinden bakacak olursak, şu neticeye varmış oluruz:
Maddî ve kesif olan dünyada büyük bir faaliyet neticesinde, hayat sahibi varlıklar yaratılıyorsa, daha nuranî ve ziyadar olan semavatta neden yaratılmasın. Elbette ki daha çok nuranî varlıklar yaratılıyor, demektir. Bunlar ise ruhaniyat ve meleklerdir.
Her şey sudan yaratılmışken, neden "ruha münasebeti pek cüz’î" denilmiş?
Cenab-ı Hak, Âdem aleyhisselâmı topraktan yaratmış, sonra ona ruh nefhetmiştir. Yani, topraktan yaratılan Âdem babamızın ruhu değil, bedenidir. Canlıların sudan yaratılması da bu mânâda değerlendirilmelidir. Su, insan bedenindeki temel unsurdur, bedenin büyük bir kısmını kapladğı için insan sudan yaratılmış oluyor. Yoksa insanın ruhu sudan yaratılmış değildir.