"Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyan namındaki kitaba müracaat edip, o ne diyor bilelim. Fakat en evvel, bu kitap bizim Hâlıkımızın kitabı olduğunu ispat etmek lazımdır." Burada, müracaat edilmesi gereken kitabı bilip, neden ispatını yapma gereksinimi duyuldu?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Sonra, bu dünyada hayatın gayesi ve hayatın hayatı iman olduğunu bilen bu yorulmaz ve tok olmaz yolcu, kendi kalbine dedi ki:

“Aradığımız zatın sözü ve kelamı denilen, bu dünyada en meşhur ve en parlak ve en hâkim ve ona teslim olmayan herkese, her asırda meydan okuyan Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyan namındaki kitaba müracaat edip, o ne diyor bilelim. Fakat en evvel, bu kitap bizim Hâlıkımızın kitabı olduğunu ispat etmek lazımdır.” diye taharriye başladı."(1)

Bir şeyi kendimize referans, kaynak, delil ve bir ispat olarak kabul edeceksek, öncelikle o şeyin delil ve ispat olma yetkinliğine sahip olup olmadığına bakmamız gerekiyor. Yoksa her önümüze gelen şeyi şartsız ve dayanaksız kaynak yapsak ya da referans olarak görsek, o zaman mantık ve ispat kalmaz, objektiflik gider, subjektif olur.

Kur’an’ı Allah’ın varlığının bir delili olarak gösterebilmemiz için, öncelikle onun Allah’ın kitabı olduğunu objektif bir şekilde izah ve ispat etmemiz gerekiyor. Mantık ve objektiflik bunu gerektiriyor.

Peygamberler "Ben Allah’ın elçisiyim." dediklerinde, buna insanların ilk tepkisi "Delilin nedir?" oluyor. Peygamberler elçi olduklarını ispat etmeden Allah adına emir ve yasakları beyan edemiyorlar. Bu yüzden Allah peygamberlerinin elçiliğini ispat etmek için onları mucizeler ile teyit ediyor.

Benzer bir durum Kur’an için de geçerlidir. Şayet Kur’an mucize seviyesinde üstün bir beyan gücüne sahip olmayıp sıradan insanların edebiyatı gibi bir özelliğe sahip olsaydı, insanların bu kitaba iman edip gereğini yerine getirmeleri mümkün olmazdı. Bu sebeple Allah Kur’an’ı muazzam ve mucizevi özelliklerle donatmış ki insanlar bu kitap hakkında bir şüpheye düşmesinler.

Mekke'nin ileri gelen müşrikleri iyi birer hatip, şair ve edebiyatçı olmalarına rağmen, Kur’an’ın o eşsiz ve objektif beyan gücü karşısında âcizliklerini anladılar. Bu yolla Kur’an’la baş edemeyeceklerini anladıklarından, kılıç ve kaba kuvvete yönelmişler.

Kur’an sadece iman eden müminlere değil inkâr eden kâfirlere de indirilmiş bir kitaptır. Bu durumda Kur’an’ın, objektif bir şekilde kendini insanlara ispat etmesi gerekiyor.

Mesela, Hazreti Ömer (r.a) Kur’anı dinlediğinde kalbi yumuşuyor. Yani önce iman edip sonra Kur’an’ı tasdik etmiyor. Önce Kur’an’ı dinleyip ikna oluyor, sonra imana geliyor. İşte Kur’an’ın bu üstün beyanı daha iman etmemişlere objektif bir delil oluyor.

1) bk. Şualar, Yedinci Şuâ (Âyetü'l-Kübra).

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...