Kur’ân'ın temel konusu nedir? Bir Müslümanın Kur’ân'dan ve sünnetten alması gereken ders nedir?
Değerli Kardeşimiz;
Üstad Hazretleri, Kur’ân-ı Kerîm’in ana konusunu “tevhit”, “nübüvvet”, “haşir, “adalet ile ibadet” olarak tespit ediyor. Diğer konuları ise, bu unsurlar üstüne bina ediyor ve bunu da çeşitli ayetleri delil getirerek yapıyor.
Kur’ân'ın en temel ve en mühim konusu tevhittir. İslâm’da bütün sistem tevhit üstüne kurulmuştur. Allah’ın varlığını ve birliğini temsil eden tevhit hususunda Kur’ân çok tahşidat yapmıştır. Cahiyet asrında bütün dünyada şu veya bu şekilde şirk hüküm sürmektedir. Kimi puta, kimi ateşe taparken kimi de Hazret-i İsa (as.) ve Hz. Meryeme ulûhiyet isnat etmektedirler.
Dolayısıyla, insanların en çok sapma gösterdiği husus da tevhittir. Onun için Kur’ân insanlığı terbiye ve irşat açısından tevhid üzerinde çok durmuştur. Tevhidi ve Allah’ın emir ve yasaklarını insanlığa getiren ve talimini yaptıran da peygamberler olduğu için, ikinci ana konu nübüvvet müessesesi olarak zikredilmiştir.
Dünyada her mesleğin bir ustası, her ilmin bir mütehassısı, her hastalığın bir tabibi olduğu gibi, içtimaî ve manevî hastalıkların tabipleri de başta Fahr-i Âlem Efendimiz (asm.) olmak üzere diğer bütün peygamberler, mürşitler, mücedditler ve âlimlerdir. İnsanlara Cenab-ı Hakk’ın emir ve yasaklarını anlatmak, onları birçok manevî hastalıklardan korumak, cehaletten kurtarıp, fikren ve ilmen terakki ettirmek için bu gibi emsalsiz zatlara ihtiyaç vardır. Güneşten feyiz alan meyve ve çiçeklerin renkleri ve letafetleri, kokuları ve tatları ayrı ayrı olduğu gibi, Kur’ân güneşinin manevî meyveleri olan umum asfiyanın, mürşit ve mücedditlerin, âlim ve evliyanın da feyizleri, irfanları, meşrepleri ve manevî dereceleri muhteliftir. Onların, o manevî güneşten aldıkları feyiz ile neşrettikleri nurlar, zamanın ve zeminin her tarafını ışıklandırmıştır.
İnsanların terbiye ve irşadında ahiret inancı ehemmiyetli bir meseledir. Cennet ve cehennem inancı olmazsa, insanların terbiye ve ıslah edilmeleri mümkün olmaz. Bu yüzden Kur’ân, ahiretin varlığı, yeniden diriliş, haşir, mizan, ebedî cennet ve cehennem hususunu çokça zikretmiştir.
Adalet ise, insanlar kendi aralarında nasıl bir hukuk ve muamele ile hareket edeceklerini, anlaşmazlığa düştüklerinde, haksızlığa maruz kaldıklarında adaleti nasıl tesis edileceklerini Kur’ân'dan ders alıyorlar.
İşte bizim Kur’ân'dan anlayacağımız esas meseleler; tevhid, nübüvvet, haşir, “adalet ile ibadet” olarak hulasa edilmiştir.
Tefsirler Kur’ân’ı anlamamıza vesile olan eserlerdir. Esas maksadımız, Kur’ân’ı anlamak ve anladığımızı hayatımıza mal etmektir; bunun için de tefsir okumak zaruridir. Sadece meal okumakla Kur’ân anlaşılmaz.
Günümüzde ehliyetsiz bazı kimseler; “Her meselede Kur’ân kâfidir” diyerek kendi heva ve heveslerine göre hüküm vermekte, İslâm dininin dört ana kaynağından olan sünnet, icma ve kıyas-ı fukahayı devre dışı bırakma gayreti içine girmektedirler.
Kur’ân’ın her bir ayetinin sarahat, işaret, remz, ibham, ihtar gibi birçok manaları vardır. Kur’ân’ın her bir suresi, her bir âyeti ve hatta her bir harfi hakikat ve feyiz hazinesidir. Bazen bir tek harf, (“besmele” deki be harfi gibi) bir sahife kadar hakikatleri ders verir. Onun her bir harfi, bir havz-ı ekberdir; feyiz ve bereket suyu oradan gelip, kalplere ve ruhlara akar.
Evet, ezelî ve ebedî bir olan Kur’ân-ı azimüşşanı sadece meal okuyarak anlamaya çalışmak ya da sadece mealin kâfi olduğunu söylemek, aslında Kur’ânın kudsiyetini, derin ve geniş manalarını sınırlamak demektir.
Bunun için Kur’ân’ın nurlu yolunda yürüyen, ehl-i sünnet çizgisinden ayrılmayan, Hz. Peygamberin (asm.) sünnetlerini kendilerine rehber edinen mürşitlere, mücedditlere, âlimlere ihtiyaç vardır.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü