Küre-i hava diyor ki: “Bu hadis, benden veya bana nezarete memur melekten haber veriyor." Burada bahsedilen melek hangi melek olabilir? Üstad, aynı hadis için başka Risalelerde daha farklı melekleri tarif ediyor. Nasıl anlamalıyız?
Değerli Kardeşimiz;
Burada ana tema; her bir mahlukun ibadet ve tesbih noktasından bir melek tarafından temsil edildiği ve bu meleğin temsil ettiği mahlukun şeklinde göründüğüdür.
Mesela, bir damla yağmura bir melek nezaret ve vekalet ediyor. Bu melek o yağmur damlasının suret ve şekline mütenasip bir şekle bürünüyor. Yine bir ağaca bir melek nezaret ve vekalet ediyor. Ağacın her bir dal ve yaprakları Allah’ı tebsih ve tezkir ettiği için, bu tesbih ve zikirleri temsil edecek melek o dallar ve yapraklar adedince ağza sahip bir hüviyete bürünüyor. Yani ağaçta kırk bin yaprak ve dal varsa, ona nezaret ve vekalet eden melek de kırk bin dil ve ağız ile o dal ve yaprakların yapmış olduğu zikir ve tesbihleri Allah’a şuurlu bir şekilde takdim ediyor.
Bir ağaca nezaret eden meleğin kırk bin dili ve ağzı olmak gerekiyorsa, arş ve sema gibi milyonlarca galaksi ve gezegenleri içinde bulunduran şeylere toptan vekalet eden meleğin dehşet ve azemeti ne denli olur düşünmek gerekir. Bunu anlamak tavr-ı aklın haricinde olsa gerek.
Meleklerin suret ve şekilleri hakkında Üstad Hazretleri şu ifadeleri kullanıyor:
"Ve şu hakikatin sureti ise şudur ki: Bazı büyük mevcudat-ı cismaniye vardır ki, kırk bin baş, kırk bin tarzla vezâif-i ubudiyeti yapar. Meselâ, semâ güneşlerle, yıldızlarla tesbihat yapar. Zemin, tek bir mahlûk iken, yüz bin baş ile her başta yüz binler ağız ile her ağızda yüz binler lisan ile vazife-i ubudiyeti ve tesbihat-ı Rabbâniyeyi yapıyor. İşte, küre-i arza müekkel melek dahi, âlem-i melekûtta şu mânâyı göstermek için öyle görülmek lâzımdır."
"Hattâ, ben mutavassıt bir badem ağacı gördüm ki, kırka yakın baş hükmünde büyük dalları var. Sonra bir dalına baktım; kırka yakın dili hükmünde küçük dalları var. Sonra o küçük dalının bir diline baktım; kırk çiçek açmıştır. O çiçeklere nazar-ı hikmetle dikkat ettim. Her bir çiçek içinde kırka yakın incecik, muntazam püskülleri, renkleri ve san'atları gördüm ki, her biri Sâni-i Zülcelâlin ayrı ayrı birer cilve-i esmâsını ve birer ismini okutturuyor. İşte, hiç mümkün müdür ki, şu badem ağacının Sâni-i Zülcelâli ve Hakîm-i Zülcemâli, bu câmid ağaca bu kadar vazifeleri yükletsin; onun mânâsını bilen, ifade eden, kâinata ilân eden, dergâh-ı İlâhiyeye takdim eden, ona münasip ve ruhu hükmünde bir melek-i müekkeli ona bindirmesin?"(1)
Aynı şekilde, hava da bir mahluk olup, hava vasıtası ile ne kadar zikir ve tesbih yapılıyor ise, ona vekalet eden meleğin de onun hüviyetinde ve haşmetinde olması hikmet noktasından gereklidir. Buradan her bir atom tanesinin bir müekkel meleği olduğu açıkça anlaşımaktadır.
(1) bk. Sözler, Yirmi Dokuzuncu Söz, Birinci Maksat.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü