"Madem ben de bu vatanın bir evladıyım, bu vatanın saadetine hizmet etmek benim için farzdır." Buradaki "farz"dan kasıt nedir? Tebliğ anlamındaki farz mı? Bu sadece Üstad'a mı farz, yoksa bütün Müslümanlara mı?
- Yoksa bu farz vazife, emr-i bi'l-maruf nehy-i ani'l-münker midir?
- Eğer bu ise Ehl-i sünnet'e göre bu vazife vaciptir; Mu'tezile'ye göre farzdır...
Değerli Kardeşimiz;
"Madem ben de bu vatanın bir evladıyım, bu vatanın saadetine hizmet etmek benim için farzdır." Bu cümlede ki "farz" ifadesi, hem vatana faydalı olmayı ifade ediyor hem dinin bir vecibesi olan tebliği ifade ediyor hem de emir bi'l-ma'rûf nehiy ani'l-münkeri ifade ediyor.
Vatana hizmet etmek her vatanseverin bir görevidir ki, farz bu anlamda vatani bir görevi ifade etmektedir. Askere gitmek farzdır denildiğinde burada ki farz vatani bir görevi ifade eder dini anlamda bir farzı ifade etmez.
“Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Âl-i İmrân, 3/104)
Müfessirler genelde bu ayeti değerlendirirken, bu vazifenin şer'î anlamda farz-ı kifaye oluşu üzerinde ısrarla durmuşlardır. Ayette geçen “minküm” tabirindeki min edatının bâziyet anlamından hareketle, söylenen bu hüküm, inanan her bir insanı derin derin düşündürmelidir. Zira günümüzde bu vazifenin farkında, idrakinde ve şuurunda olan kişilerin azlığı herkesin kabullendiği bir gerçektir.
Bazı müfessirler buna ilaveten ayetin yüklemiş olduğu bu sorumluluğu yerine getiren bir topluluk yoksa, iyiliği emretme, kötülüğü menetme vazifesinin farz-ı ayn olduğunu belirtmektedirler. Bu ise mezkur vazifenin namaz, oruç, zekat vb. gibi ferdî mükellefiyetler alanına girdiğini göstermektedir.
"Emir bi'l-ma'rûf", yani iyiliği emretmek ve "nehiy ani'l-münker" yani kötülükten sakındırmak Mutezile mezhebinin bu esasına göre kişi itikadi ve ameli konularda insanları iyiliğe çağırmalı, iyiliği yaymalı, kötülüğe karşı ise sakındırmalı, uyarmalıdır.
Bu esastan yola çıkarak Mutezile mezhebi mensupları uzun yıllar boyunca birçok farklı görüşten, mezhepten ve inançtan insanla tartışmış, hatta zaman zaman tartışmalara şiddet ve kavga da karışmıştır.
Bu hususta Ehl-i sünnet ile Mutezile arasındaki fark cidal ve usuldür. Ehl-i sünnet marufu emretmek ve münkerden sakındırmak konusunda itidali ve kavl-i leyyini esas alırken, Mutezile ise münakaşa, cidal ve nizaı esas alıyor.
Oysa Üstadımız bu konuda şu fetvayı veriyor:
“Çünkü, mesâil-i imaniyenin münakaşa suretinde bahsi caiz değildir.”(1)
Yoksa iyiliği emretmek ve kötülükten men etmek vazifesi vaciptir. Hanefi ıstılahında vacip farzın yerini tutar.
(1) bk. Mektubat, On İkinci Mektup.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Üstadımız genelde Eşari ve Maturudi ekolünü bir mülahaza ediyor. Yani Risale-i Nurun belli bir mezhep ya da ekolü baskın bir şekilde öne çıkardığı doğru değildir. Çünkü Risale-i Nur iman konusunda fetva verme makamındadır taklit makamında değildir. Bazı konularda Şafi ve Eşari öne çıkarken bazı konularda da diğerleri öne çıkabilir. Vacip kavramı Hanefi bir kavramdır mesela.