"Madem küfür ve dalâlet, tuğyan ve mâsiyet, esasları inkârdır ve reddir, terktir ve adem-i kabuldür. Suret-i zahiriyede ne kadar müsbet ve vücutlu görünse de hakikatte intıfâdır, ademdir. Öyle ise cinayet-i sâriyedir..." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Madem küfür ve dalâlet, tuğyan ve mâsiyet, esasları inkârdır ve reddir, terktir ve adem-i kabuldür. Suret-i zahiriyede ne kadar müsbet ve vücutlu görünse de hakikatte intıfâdır, ademdir. Öyle ise cinayet-i sâriyedir. Sair mevcudatın netâic-i amellerine halel verdiği gibi, esmâ-i İlâhiyenin cilve-i cemâllerine perde çeker."(1)
Bu konuyu Üstadımızın şu ifadelerinin ışığında tahlil etmek gerekiyor:
"Şu görünen umumî âlemde her insanın hususî bir âlemi vardır. Bu hususî âlemler, umumî âlemin aynıdır. … Her hususî âlemin anahtarları o âlemin sahibinde olup letâifiyle bağlıdır. O şahsî âlemlerin safveti, hüsnü ve kubhu, ziyası ve zulmeti, merkezleri olan eşhasa tâbidir."(2)
Bu cümlede geçen “halel verme” ve “perde çekme”, o kişinin hususî dünyası içindir. Güneş, küfür ve dalâlet içinde bulunan bir kişiye de ışık vermekte, yerküresi bineklik etmekte, hava onun da kanını temizlemektedir… Ağaçlar o kişiye de meyvelerini takdim etmekte, arılar ballarını sunmaktadır. İşte ona hizmet eden bu varlıkların amellerinin neticesinde, o kişi Rabbine iman ve ibadet etmek yerine, küfür ve isyan yolunu tutarsa, bu varlıkların bütün çalışmaları neticesiz kalır. Böyle bir kişi, kendine hizmet eden bu varlıklarda ve nimetlerde tecelli eden İlâhî isimleri de okuyamaz olur. O güzel isimlerin güzel tecellilerine kendi âleminde perde çekmiş olur. Dünyada hayvan gibi, hatta ondan daha aşağı bir hayat sürer ve bütün bu nimetlerin hesabını vermek üzere öte âleme göçer.
Küfür ve inkâr: Mevcudat ile yaratıcısı arasına bir perde koymaktadır. Mevcudatın kemâllari ise yaratıya bakan yüzdedir. Perde konmakla o kemâlat görünmez olur.
Meselâ, bir çiçeğin amelinin neticesi, esmâ-i ilâhiyeyi göstermektir. Kâfir, çiçeğe bu nazar ile bakmadığı için, onun nazarında solup giden bir bitki olmaktan öteye gidemez. Bir mü'minin nazarında ise, o çiçek esmâ-i ilahiye'yi okutturan bir mektub-u Rabbânîdir.
Varlıklara bu nazarla yani mana-yı harfi ile bakmayan kişi, onlardaki ilahî sanatları göremez, tecelli eden esmâyı okuyamaz, yaratılış gayelerini anlayamaz.
Dipnotlar:
1) bk. Sözler, On Dördüncü Söz.
2) bk. Mesnevi-i Nuriye, Habbe.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Suret-i zahiriyede ne kadar müsbet ve vücutlu görünse de hakikatte intıfâdır, ademdirİZAH EDERMİSİNİZ
Bir insan, çaldığı paralarla bir fabrika yapmışsa ortada “mevcut ve sabit” bir fabrika vardır; ama bunun hakikati “haksızlık, insafsızlık, vicdansızlık, adaletsizlik” gibi ademlere dayanmaktadır.
Keza, bir insan küfre girmişse, ortada inkârcı bir adam vardır, ama o inkârın hakikati ademe, yani imansızlığa dayanmaktadır. Buna göre her menfi şey, bir müsbetin terkiyle, ademiyle ortaya çıkar. Ahlâksızlık ahlâkın terkiyle, insafsızlık insafın terkiyle, haksızlık hak ve adaletin terki ile meydana gelir.
Küfür ve dalâletin cinayet-i sariye yani nasıl bulaşıcı hastalık olduğunu açıklar mısınız?