"Malûm olsun ki, fenn-i maânî ve beyanın mezayasının belâgatçe mühim bir şartı, kasten ve amden garazın cihetine emaratla işaret ve alâmâtın nasbıyla kast ve amdini göstermektir." Devamı ile birlikte açar mısınız?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Malûm olsun ki, fenn-i maânî ve beyanın mezayasının belâgatçe mühim bir şartı, kasten ve amden garazın cihetine emaratla işaret ve alâmâtın nasbıyla kasıt ve amdini göstermektir. Zira onda tesadüf bir para etmez. Fenn-i bedîin ve tezyinat-ı lâfziyenin şartı ise, tesadüf ve adem-i kasıttır. Veyahut tesadüfî gibi tabiat-ı mânâya yakın olmaktır."(1)

Beyân ilmi, sözlük manası itibariyla; ortaya koymak, açık-seçik olmak, açıklamak ve an­laşılır hale getirmek gibi alamlara gelir ki, bir cümle ya da kelimede maksat ve gaye ne kadar zahir hale getirilmiş ise o kadar makbuldür.

Bir terim olarak "Beyân"; bir mânayı farklı söz ve usûllerle anlatmayı öğreten, belirli usûl ve kuralları olan bir ilimdir. Belagat ilmini meydana getiren üç ilim dalından (Me´ânî, Beyân ve Bedîi) birisidir.

İfâdelerdeki açıklık derecesi; o ifâdenin hakîkat, mecaz, teşbih, isti´âre ve kinaye ol­masına göre değişir. İşte Beyân ilmi, bu ifâde tarzlarından hangisinin daha belîğ olduğunu inceler.(2)

Üstad Hazretleri bu ifadelerinde garazın, yani verilmek istenen mesaj, cümle ve beyan içinde ne kadar zahir olursa ve bu mesaja işaret eden emare ve alametler ne kadar kasıtlı bir şekilde dizayn edilirse, o kadar makbul ve güzel olacağına işaret ediyor. Yoksa alelade ve gelişigüzel söylenmiş söz ve beyanların belagat noktasından bir kıymeti yoktur. Cümle ve beyan nazım yönünden mükemmel olması gerekmekle beraber, cümle ve beyan içinde verilen mesajların da kasıtlı ve amden tespit ve tayin edilmesi gerekir. Beyanın güzelliği ve meziyeti buradadır. "Bir taş attım gelişigüzel, birisinin kafasını yardı." hesabı değil, kasten ve amden attım ve isabet etti tarzında olmalıdır.

Fenni bedii ve tezyinat-ı lafziyede ise durum aksinedir. Yani beyan ilminde cümlenin manası nasıl kasden ve amden ifade edilmesi zaruret ise, bu cümlenin elbisesi olan zahiri lafzı ve kalıbı da bir o kadar kasıttan ve sunilikten uzak olmalıdır. Yani manaya giydirilen elbise fıtri, doğal ve tabii olmalıdır. İşin içine kasıt ve sunilik girerse, cümlenin kalıbı iğreti durur, demektir.

Tuluat tarzı lafızların doğal ve tesadüfe yakın bir şekilde çıkması insanları etkiler, ama yapmacık süslü kelamlar insanları etkilemez, aksine sakil düşer ve insanları iter. Bu gibi lafzi zorlamalar, mananın letafet ve inceliğini zedelediği için makbul addedilmezler. Manası esaslı, doğal ve tabi olan lafız beyan ve belagat ilminde daha makbuldür.

Dipnotlar:

(1) bk. Muhakemat, İkinci Makale (Unsuru'l-Belagat), On İkinci Mesele.
(2) bk. el-hâh, 2/326; el-Mutavvet, s. 300-301; Lisânü'l-arah, 13/67; Miftâhu'l-ulûm, s. 162.

İlgili ders videosu için tıklayınız:
- Prof. Dr. Şadi Eren, Muhakemat Dersleri (36. Bölüm).

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...