"Mânen sıkışmış ve kurumuş akıllarına ve bozulmuş ve mâneviyatta ölmüş olan kalblerine..." Buradaki, "sıkışma ve kuruma" konusunu biraz açar mısınız? Maneviyat ölür mü? Ateistlerde de romantizm, naturalizm vs oluyor...
Değerli Kardeşimiz;
Bu cümlede maneviyat, ahiret ile ilişkilendiriliyor. Yani buradaki maneviyat imanla irtibatlı ahiret eksenli bir maneviyattır.
Oysa hayvan sevgisi, doğa sevgisi, yardımlaşma gibi insani değerler ahiretten bağımsız bir şekilde bir insanda da bulunabilir. Dolayısı ile her kemali ve iyiliği ahiret eksenli maneviyat ile irtibatlandırmak gerekmiyor. Yani ateist birisi de iyi ve güzel ahlaki değerlere sahip olabilir.
Çünkü Allah insanı ahsen-i takvim suretinde yaratmıştır. Bu yaratılışın büyük bir kısmı inkârcılık ile bozulmuş olsa bile, bütünü ile bozulması tamamı ile çirkinleşmesi gerekmiyor.
İnsanın bütün duyguları ahiret hayatına odaklı ve gerçek anlamda onunla mutmain olacak bir şekilde yaratılmıştır. Lakin insan, kendi iradesi ile bu duyguların yüzünü ve yönünü dünyaya çevirip birtakım insani değerlerle beraber yeni ama güdük bir ahlaki standart oluşturabilir. Buna "seküler ahlak" anlayışı da diyebiliriz.
"Günahlar, hayat-ı ebediyede daimî hastalıklardır; bu hayat-ı dünyeviyede dahi kalb, vicdan, ruh için mânevî hastalıklardır. Hastalıklar keffâretü’z-zünub olduğu hadis-i sahihle sabittir..."(1)
Kaza yapmış darbeli bir araba, ne kadar tamir de görse orijinalinin yerini tutmaz. Mutlaka ufak tefek darbe izleri arabada kalır, bu da arabada değer ve kıymet kaybına yol açar, hiçbir zaman orijinali gibi kıymetli olmaz.
Aynı şekilde insan da dünyada haram ve günahlara bulaşmış ise, bu haram ve günahlar insanın manevi cephesi olan kalp, ruh ve latifelerinde derin yara ve bereler açar. Tövbe ve istiğfar, bu yara ve bereleri iyileştirir, lakin manevi cephedeki darbe izlerini bütünü ile silip tam manası ile temizlemez, yani orijinal bir hale tam anlamı ile geri döndüremez.
İşlenen günah ve haramlara karşı tövbe ve istiğfar etmek, belki insanı azaptan kurtarır, ama cennette kalıcı ve daimi makam ve mertebe kayıplarına yol açabilir. Üstad Hazretlerinin "öyle latifeler var ki günahlara dayanamayıp ölüyor" demesi, bu manaya işaret eder.
Bu mana Risale-i Nurlarda şu şekilde izah ediliyor:
"Hem senin mahiyetine öyle mânevî cihazat ve lâtifeler vermiş ki, bazıları dünyayı yutsa tok olmaz; bazıları bir zerreyi kendinde yerleştiremiyor. Baş bir batman taşı kaldırdığı hâlde, göz bir saçı kaldıramadığı gibi; o lâtife, bir saç kadar bir sıkleti, yani, gaflet ve dalâletten gelen küçük bir hâlete dayanamıyor. Hattâ bazen söner ve ölür."(2)
Bu latifenin ölmesi demek, ahiret yurdunda duyu kaybı demek. Nasıl kör bir adam renklerin lezzetinden mahrum kalıyor ise, dünyada haramlar ile ölen latifeler de cennetteki kendine mahsus lezzetten mahrum kalacak; bu da daimi bir hastalık demektir.
Dipnotlar:
(1) bk. Lem'alar, Yirmi Beşinci Lem'a.
(2) bk. age., On Yednci Lem'a.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü