Meleklerin çokça yaratılmasının hikmeti hakkında Risale-i Nur'da bilgi var mı? Buna cevap varsa, izah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Meleklerin yaratılış sebebi Risale-i Nur'da şu şekilde izah ediliyor:

"Hakikat ve hikmet ister ki, zemin gibi semavatın da kendine münasip sekeneleri bulunsun. Lisan-ı şer'îde, o ecnâs-ı muhtelifeye "melâike ve ruhaniyat" tesmiye edilir."

"Evet, hakikat öyle iktiza eder. Zira, zemin, küçüklüğü ve hakaretiyle beraber, zîhayat ve zîşuur mahlûklardan doldurulması ve ara sıra boşaltılıp yeniden zîşuurlarla şenlendirilmesi işaret eder, belki tasrih eder ki, şu muhteşem burçlar sahibi müzeyyen kasırlar hükmünde olan semavat dahi zîşuur ve zevi'l-idrak mahlûklarla doludur. Onlar dahi, ins ve cin gibi, şu âlem sarayının seyircileri ve şu kâinat kitabının mütalâacıları ve şu saltanat-ı Rububiyetin dellâllarıdırlar. Çünkü, kâinatı had ve hesaba gelmeyen tezyinat ve mehâsin ve nukuş ile süslendirip tezyin etmesi, bilbedâhe, mütefekkir istihsan edici ve mütehayyir takdir edicilerin enzârını ister."

"Evet, hüsün elbette bir âşık ister. Taam ise aç olana verilir. Halbuki, ins ve cin, şu nihayetsiz vazifeye, şu haşmetli nezarete ve şu vüs'atli ubudiyete karşı milyondan birisini ancak yapabilir. Demek bu nihayetsiz ve mütenevvi vezaife ve ibâdâta, nihayetsiz melâike envâı ve ruhaniyat ecnâsı lâzımdır."

"Bazı rivâyâtın işârâtıyla ve intizam-ı âlemin hikmetiyle denilebilir ki, bir kısım ecsâm-ı seyyare, seyyarattan tut, ta katarâta kadar, bir kısım melâikenin merâkibidirler. Onlar bunlara izn-i İlâhî ile binerler, âlem-i şehadeti seyredip gezerler. Hem denilebilir ki, bir kısım ecsâm-ı hayvaniye, hadiste "tuyurun hudrun" tesmiye edilen Cennet kuşlarından tut, ta sineklere kadar, bir cins ervâhın tayyareleridirler. Onlar, bunların içine emr-i Hak ile girerler, âlem-i cismâniyâtı seyran edip o cesetlerdeki hasselerin pencereleriyle cismânî mucizât-ı fıtratı temâşâ ederler.

"Elbette, kesafetli topraktan ve küdûretli sudan mütemadiyen letafetli hayatı ve nuraniyetli zevi'l-idraki halk eden Hâlıkın, elbette ruha ve hayata münasip şu nur denizinden ve hattâ zulmet bahrinden bir kısım zîşuur mahlûkları vardır. Hem çok kesretli olarak vardır. Melâike ve ruhaniyatın vücutlarına dair Nokta namında bir risalemde ve Yirmi Dokuzuncu Sözde iki kere iki dört eder derecesinde bir kat'iyetle ispat edilmiştir. Eğer istersen ona müracaat et."(1)

Allah, kainatı hem isim ve sıfatlarını göstermek, hem de izzet ve kibriyasını ilan etmek için, çok büyük ve azametli bir şekilde yaratmış ve bu kainatı da seyredip takdir edecek şuurlu varlıklarla doldurmuştur. Yani küçük bir atomun içinde bile, rububiyet ve uluhiyetini azametle gösteren Allah, oradaki sanatını görüp alkışlayacak sekeneleri yaratması, hikmetinin bir gereğidir. Bu yüzden bütün mahlukatı kuşatıp ihata edecek kadar nazarlar ve varlıklar yaratmıştır; meleklerin kesretle yaratılması bu yüzdendir.

Allah kendi sonsuz kemal ve cemalini, hem kendisi hem de başkaları tarafından seyredilip takdir edilmesini murat ettiği için, kainatı ve onun seyircileri olan melek ve ruhanileri kesretle yaratmıştır. Üstad Hazretleri bu manaya da şu ifadeleri ile işaret ediyor:

"Her cemal ve kemal sahibi kendi cemal ve kemâlini görmek ve göstermek istemesi sırrınca, o sultan-ı zîşan dahi istedi ki, bir meşher açsın, içinde sergiler dizsin, ta nâsın enzarında saltanatının haşmetini, hem servetinin şaşaasını, hem kendi san'atının harikalarını, hem kendi marifetinin garibelerini izhar edip göstersin. Ta, cemal ve kemâl-i mânevîsini iki vecihle müşahede etsin: Bir vechi, bizzat nazar-ı dekaik-âşinâsıyla görsün. Diğeri, gayrın nazarıyla baksın."(2)

Ayrıca herbir mahluka nezaret ve vekalet eden bir meleğin olduğu hadis ile sabittir. Mesela bir ağaca vekalet eden melek, ağacın her bir yaprak ve dallarının fıtri bir dil ile yaptığı tesbih ve takdisi, kendi namına Allah’a takdim eder. Bu takdimi yapabilmesi için, Allah, o meleği ağaç suretinde ve formatında yaratmıştır. Yani melek, ağacın herbir yaprak ve dallarını temsil edecek fıtri bir ahvale sahiptir. Bu yüzden melekler vekil ve nazir olduğu mahlukun şeklinde yaratılmışlardır.

İsrafil (as) ise bütün yeryüzündeki canlı ve hayatlı mahluklara nezaret ve vekalet eden umumi bir melek olmasından, bütün mahlukatı temsil edebilecek acayip bir fıtrata ve ahvale sahip olması gerekir. Nasıl küçük bir ağacın her bir yaprağı bir dil hükmünde olup, ağaç yaprakları adedince ağza ve dillere sahip oluyor ise, bu ağaca nezaret eden meleğin de dolayısı ile ağacın yaprağı adedince dilleri ve ağızları oluyor. Bir de bütün yeryüzüne nezaret eden İsrafil (as)'ın nasıl bir heykeli, nasıl bir bedeni olduğunu düşünmek insana hayretli bir dehşet veriyor.

Yani meleklerin bir vazifesi de; vekalet ve nezaret ettiği mahlukun kali ve hali ibadetlerini Allah’a arzı takdim etmektir. Bu yüzden her mahluka bir melek tahsis edilmiş ve melek o mahlukun suretine mütenasip yaratılmıştır.

Dipnotlar:

(1) bk. Sözler, On Beşinci Söz.

(2) bk. age., On Birinci Söz.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 4.282
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yükleniyor...