MERTEBE-İ RIZA

Cennete, ancak rızaya eren kullar girecekler. Demek ki, rıza cennetten önce geliyor. Cennet ehlinin en büyük bir lezzeti de, Allah’ın razı olduğu bir kul olma, O’nun sevgili bir misafiri olma duygusudur.

Kur’ân’da ne kadar emir âyeti varsa, bunların her birinin işlenmesinden Allah razı olmaktadır. Yine ne kadar da nehiy (yasak) âyeti varsa, bunların da her birinin terkinden, Allah razı olmaktadır. Keza, Allah Resulünün (asm.) her bir sünneti de insanı rıza semasına ulaştıran ayrı bir rehberdir.

Rıza mertebesine ulaştıran üç temel düstur:
“Şu dünya hayatında en bahtiyar odur ki: Dünyayı bir misafirhane-i askerî telakki etsin ve öyle de iz’an etsin ve ona göre hareket etsin. Ve o telakki ile, en büyük mertebe olan mertebe-i rızayı çabuk elde edebilir.” (Mektubat)

Bu dünyada mertebe-i rızaya ermenin yolu, dünya misafirhanesine kalbini kaptırmamak, her işinde sadece ve sadece Allah’ın rızasını esas almaktır.

“Rıza-yı ilâhî ve iltifat-ı Rahmanî ve kabul-ü Rabbanî öyle bir makamdır ki; insanların teveccühü ve istihsanı, ona nisbeten bir zerre hükmündedir.” (Mektubat)

Buna göre, rıza mertebesine ulaşmanın en önemli bir şartı da, insanların teveccühlerine aldanmamak, hayatın gayesini riya değil rıza olarak tespit etmek ve ona göre çalışmaktır.

Kendisine ihsan edilen nimetlere şükür yanında, imtihan için karşısına çıkarılan belâ ve musibetleri de rıza ile karşılayan, şikâyette bulunmayıp, teslim ve tevekkül yoluna giren insan, rıza mertebesine ermenin en büyük bir sebebini bulmuş demektir.

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yükleniyor...