"Mesela küfür bir fenalıktır, bir tahriptir, bir adem-i tasdiktir. Fakat o tek seyyie, bütün kâinatın tahkirini ve bütün esma-i İlahiyenin tezyifini, bütün insaniyetin terzilini tazammun eder..." Devamıyla izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Mesela küfür bir fenalıktır, bir tahriptir, bir adem-i tasdiktir. Fakat o tek seyyie, bütün kâinatın tahkirini ve bütün esma-i İlahiyenin tezyifini, bütün insaniyetin terzilini tazammun eder. Çünkü şu mevcudatın âli bir makamı, ehemmiyetli bir vazifesi vardır. Zira onlar mektubât-ı Rabbâniye ve merâyâ-yı Sübhâhiye ve memurîn-i İlâhiyedirler. Küfür ise, onları âyinedarlık ve vazifedarlık ve manidarlık makamından düşürüp, abesiyet ve tesadüfün oyuncağı derekesine ve zeval ve firakın tahribiyle çabuk bozulup değişen mevadd-ı fâniyeye ve ehemmiyetsizlik, kıymetsizlik, hiçlik mertebesine indirdiği gibi; bütün kâinatta ve mevcudatın âyinelerinde nakışları ve cilveleri ve cemâlleri görünen esmz-i İlahiyeyi inkâr ile tezyif eder."(1)
Kâinatın ve mahlukatın yaratılış gayesi; Allah’ın varlığını, birliğini ilan etmek, isim ve sıfatlarının tecellilerine ayna olmaktır. Güneş'in doğması, yıldızların parlaması, bulutların hareketi hep bu mananın tahakkuku içindir.
Kâinat bir ağaç ise, insan bu ağacın neticesi ve en mükemmel meyvesidir. İnsanın en ehemmiyetli vazifesi ve meyvesi ise; iman ve ibadettir. Bütün kâinat, insanın bu ulvi vazifeyi yerine getirmesi için ona hizmet etmektedirler. İnsanın iman ve ibadet vazifesini terk etmesi, bütün kâinatın hukukuna bir tecavüz ve bir hakarettir.
“Mektubât-ı Rabbâniye”: Her varlık bir Rabbanî mektuptur. Bir harf bile kâtipsiz olamazken bir mektup nasıl kâtipsiz olur!?. Kaldı ki, kâinattaki varlıklar bizim mektuplarımıza hiç benzemez. Onlar Rabbanîdirler, yani yazılan her harf, her kelime, her cümle İlâhî bir terbiyeden geçmiştir.
Mesela, “elma” kelimesi kâtipsiz yazılamayacağı gibi Rabbanî bir kelime olan hakiki elma da Hâlık’sız, Sani’siz olamaz. Hakiki elma bir terbiyeden geçmiştir ve bu terbiye bütün bir âlemin müşterek çalışmasıyla vücut bulmuştur. Bu “elma” kelimesinin yazılması için topraktan, sudan, bahara, yağmura, güneşe kadar çok şeyin vazife görmesi gerekmiştir. Bizim yazdığımız “elma” kelimesinin kâinatla bir alâkası yoktur, bir terbiyeden geçmemiştir, dolayısıyla o elma kelimesinden elma faydası edinilmez.
Diğer taraftan mevcudat “merâyâ-yı Sübhâniye’dirler.” Allah’ın isimlerineve sıfatlarına aynalık ederler; o isimleri gösterir, o sıfatları bildirirler.
Ve bütün bu varlık âlemi “memûrîn-i İlâhiye’dirler.” Bu memurlar, kendilerine verilen vazifeyi noksansız ve mükemmel olarak yerine getirirler.
İşte böyle üç ana maddede özetlenen yüksek hizmetleri göremeyen insanlar, mevcudatı “ehemmiyetsizlik, kıymetsizlik, hiçlik mertebesine” indirmekle onlara hakaret etmiş olurlar.
Küfrün “bütün esmâ-i İlâhiyenin tezyifi”, bir önceki meseleyle yakından alakalıdır. Bir varlık ehemmiyetsiz ve vazifesiz olarak görüldüğünde o varlıkta tecelli eden isimler de okunamaz olur. Âlemdeki her varlık hikmetli yaratılmıştır. Bu hikmetli yaratılış, rahmeti ve inayeti netice vermiştir.
Kâinatın bir küçük misali olan kendi varlığımıza nazar edelim. Organlarımızdan da misal olarak “gözümüzü” düşünelim. Bu gözdeki ince ve derin hikmetler, tıp ilminde ayrı bir saha olarak ele alınmış ve göz üzerinde nice kitaplar yazılmış, araştırmalar yapılmış ve nice tebliğler sunulmuştur. Bunlar nazara alınmadığında, gözün İlahî bir sanat ve Rabbanî bir mucize olduğu bilinmez ve onda Allah’ın Basîr (görücü, gören) isminin tecelli ettiği hakikati nazarlardan gizlenir. Bu ise Basîr ismini tezyiftir, yani o ismi önemsememek, dikkate almamaktır.
Mevcudatı esma ve sıfat-ı İlahiyeye ayna olmaları yönüyle değerlendirmeyen insanlar, insanlık şerefinden de mahrum kalır, ayet-i kerimede haber verildiği gibi hayvandan daha aşağı düşerler. Bu ise, “bütün insaniyetin terzili” demektir. Allah’ın, ahsen-i takvimde yarattığı ve bütün esmasını tecelli ettirdiği bu en şerefli mahluk, küfür sebebiyle hayvandan çok aşağı düşer. Zira hayvan, aklı olmamakla birlikte, kendisine verilen vazifeleri harfiyen yerine getiren itaatkâr bir memurdur. Bu vazifeleri görmekle bir nevi ibadet etmekte, kendine mahsus tesbihini yapmaktadır.
Allah’a inanmayan, onun farz kıldığı vazifeleri yerine getirmeyen, bununla da kalmayıp imana, ibadete, ahlaka cephe alarak insanları küfür ve dalalet yoluna sevk eden insanlar elbette hayvandan daha aşağıdırlar. Üstad Hazretleri insanları küfür yoluna sevk edenler hakkında “cinnî şeytana üstadlık eden ey şeytan-ı insî” demekle, onların şeytandan da aşağı olduklarını ifade etmiş oluyor.
Hâlbuki insan “bütün esmâ-i kudsiye-i İlahiyenin cilvelerini güzelce ilan” etmesi cihetiyle meleklerden daha ileridir. Zira meleklerde Rezzak, Şâfi, Ğaffar gibi birçok esmâ tecellî etmez.
Ve insan, “bir kaside-i manzume-i hikmet”tir. Bilindiği gibi, kasideler, ekseriyetle, padişahları medih ve sena eden şiirlerdir. İnsan, hücrelerindeki harika nizamdan, organları arasındaki mükemmel intizama kadar her şeyiyle Allah’ın hikmetini ilan eden bir kaside gibidir.
Yine, bu insandaki bütün duygular ve latifeler, ebed için yaratılmışlardır. Bunların tümü bir çekirdek gibidir, doğru kullanıldığında, bu çekirdekten bir tuba ağacı, yanlış istimal edildiğinde ise zakkum ağacı çıkar. Yani ebedî cennetin de ebedî cehennemin de çekirdeği insanın istidâdıdır.
Ve insan, emaneti yüklenmekle göklerden, yerden ve dağdan daha ileri gitmiştir ve kâinat ağacının bu “en son ve en cemiyetli meyvesi” yeryüzüne halife olmuş, diğer birçok canlı türleri de onun hizmetine verilmiştir.
Küfür; arza halife ve bütün hayvanata kumandan tayin edilen insanı, bu aziz mahluku, bu en büyük ilahi sanatı, “manasız, karmakarışık, çabuk bozulur bir adi levha derekesine indirir.”
“Levha” kelimesi, küfür ehlinin, insanın sadece maddesine nazar ettiğine, ruhuna kıymet vermediğine, hattâ inkâr ettiğine işaret eder. Hâlbuki Üstad Hazretlerinin beyan ettiği gibi, “Beden ruhun hanesidir.”. Ve insan, bu hanede bir süre kalacak, ondaki duygular vasıtasıyla bütün kâinatla münasebet kuracak, Rabbinin marifetinde durmadan ilerleyecek ve neticede o haneden ayrılıp bu dünyadan daha güzel olan berzah âlemine göçecektir. Ve bu güzel yolculuk cennetle son bulacaktır.
İnsanı sadece maddesiyle değerlendiren küfür, insanın ruhuyla alakalı olan iman, ilim, marifet, muhabbet, takva, güzel ahlak gibi ulvi değerleri perdeler. İnsan bedeni ise kâfirin nazarında, ölümle bozulmaya yüz tutacak ve zamanla tamamen ortadan kalkacak “bir adi levha” derekesinde kalır.
1) bk. Sözler, Yirmi Üçüncü Söz, İkinci Mebhas.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü