"Mesela salat ü selamı yalnız bir zikir olarak dercetmiyor. Aynı zamanda onda bir iman inkişafı, aynı zamanda bir ilim ve yine aynı zamanda mü'min-i musalliyi evham ve şübehattan kurtaran hakikatleri serdererek..." İzah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Evet bu Mesnevî-i Nuriye Kitabının fevkalade ve hiçbir eserde rastlanmayan bir hususiyeti de bir parmağın hareketiyle birkaç makineyi birden çalıştırmak gibi gayet belagatlı bir beyan tarzına sahib oluşudur. Sabıkan zikredildiği gibi; bu muazzam mecmuada, hem zikir, hem iman, hem tefekkür, hem ilmi bir arada bulmak daima mümkündür. Mesela salat ü selamı yalnız bir zikir olarak dercetmiyor. Aynı zamanda onda bir iman inkişafı, aynı zamanda bir ilim ve yine aynı zamanda mü'min-i musalliyi evham ve şübehattan kurtaran hakikatlari serdererek laakal üç mana mertebesini beyan ediyor."(1)

Mesnev-i Nuriye öyle bir telif ki, ele aldığı konuyu bütün boyutları ile izah ediyor. Mesnev-i Nuriye'de hem zikir, hem iman, hem tefekkür, hem ilmi bir arada bulmak daima mümkündür.

Mesela, Peygamber Efendimize (asm) getirilen salat ü selamı yalnız bir zikir olarak ele almıyor. Salat ü selamı; hem bir iman inkişafı hem bir ilim hem de namaz kılan bir mümini evham ve şübehattan kurtaracak hakikatleri serdererek, en az üç mana mertebesini beyan ederek çok yönleri ile izah ediyor.

“İ'lem eyyühe'l-aziz! Nebiyy-i Zîşânın (a.s.m.) makam-ı mahmûdu İlahi bir mâide ve Rabbânî bir sofra hükmündedir. Evet, tevzi edilen lütuflar, feyizler, nimetler o sofradan akıyor. Resul-i Zîşâna (a.s.m.) okunan salavat-ı şerife, o sofraya edilen dâvete icabettir."

"Ve keza, salavat-ı şerifeyi getiren adam, zat-ı Peygamberiyi (a.s.m.) bir sıfatla tavsif ettiği zaman, o sıfatın nereye taalluk ettiğini düşünsün ki, tekrar be tekrar salavat getirmeye müşevviki olsun.”(2)

Mesela, burada salavatın sadece bir zikir olmayıp Makam-ı Mahmud sofrasına dahil olmanın bir bileti bir daveti olduğu ifade edilerek farklı bir yönü izah ediliyor.

"İ'lem eyyühe'l-aziz! Cam, su, hava, âlem-i misal, ruh, akıl, hayal, zaman ve saire gibi, tecellî-i timsal akislere mahal ve mazhar olan çok şeyler vardır. Maddiyat-ı kesifenin timsalleri hem münfasıl, hem ölü hükmündedirler. Çünkü asıllarına gayr oldukları gibi, asıllarının hasiyetlerinden de mahrumdurlar. Nuranilerin timsalleri ise, asıllarıyla muttasıl ve asıllarının hasiyetlerine malik ve asıllarına gayr değillerdir. Binaenaleyh, Cenab-ı Hak, şemsin hararetini hayat, ziyasını şuur, ziyadaki renkleri duygu gibi yapmış olsaydı, senin elindeki aynada temessül eden şemsin timsali seninle konuşacaktı. Çünkü o, timsalinde oldukça harareti, ziyası, renkleri olurdu. Hararetiyle hayat bulurdu. Ziyasıyla şuurlu olurdu. Renkleriyle de duygulu olurdu. Böyle olduktan sonra, seninle konuşabilirdi. Bu sırra binaendir ki, Resul-i Ekrem (a.s.m.), kendisine okunan bütün salavat-ı şerifeye bir anda vakıf olur."(3)

Yine burada salavatı çok ilmi bir bahsin izahında kullanmaktadır. Peygamberimiz (a.s.m)'a okunan salavatları bizzat kendisi teslim aldığına ilmi bir delil getiriliyor.

Dipnotlar:

1) bk. Mesnevi-i Nuriye, Tarifli Fihrist, s. 724, (trc. Badıllı).

2) bk. Mesnevi-i Nuriye, Hubab.

3) bk. age., Habbe.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yükleniyor...