Mıknatıs için bilim adamı der: Mıknatısın içinde (-) ve (+) (eksi ve artı) yük olduğu için diğer cisimleri çeker. Müslüman ise Allah'ın kudreti olarak bakar. Bu iki bakışı nasıl birleştirebiliriz? Risaleler gözlüğü ile bakar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
Kainatta her netice bir sebep vasıtası ile yaratılıyor. Sebepsiz bir netice yoktur. Allah kainatta sebeplerle iş görüyor. Yani kainatta sebep sonuç ilişkisi hakimdir. Lakin Allah sebepleri gayet derecede zayıf ve kuvvetsiz, neticeyi ise gayet derecede kuvvetli ve sanatlı yaratmıştır. Bunun hikmeti insanlar neticeyi sebepten bilmesinler diyedir. Yani neticeyi tanzim edip yaratan sebepler değil, Allah’tır. Bunu insanlara ilan ve izhar etmek için sebepleri gayet adi ve basit, ondan hasıl olan neticeleri ise gayet sanatlı ve güzel yaratmış.
Sebeplerin zayıf, sebepten hasıl olan neticenin kuvvetli olduğuna milyonlarca örnek verilebilir.
Mesela, yüz bin kişilik bir şehri bir asker zorla bir yere sevk edebilir. Burada sevk kuvveti askerin şahsından değil, askerlik münasebeti ile dayandığı ordu kuvvetinden geliyor. Bu yüzden asker kendi namına değil, ordu namına bu işi yapıyor denilir. Yoksa aksini iddia etmek hamakat olur. Zira bir askerin şahsi kuvveti yüz bin insanı zorla sevk etmeye yetmez.
Yine tohum ve çekirdek Allah’ın kudretine bir perde, bir sebeptir; yoksa mucit ve yaratıcı değildir. Çekirdek ve tohumun mahiyeti gayet basit ve zayıf iken, çekirdek ve tohumdan hasıl olan ağacın mahiyeti ise gayet mükemmel ve ağırdır. Böyle bir sebebin, böyle bir neticeyi yaratıp, bütün işlerini tedbir ve idare etmesi mümkün değildir. Öyle ise çekirdek ve tohum her şeye kudreti yeten bir Zatın memuru ve hizmetkarıdır. Tıpkı asker örneğindeki gibi.
Mercimek tanesi büyüklüğünde olan hafızanın, milyonlarca levhayı ve resimleri muhafaza etmesi, küçük bir et parçasının işi olamaz. Allah’ın kudretinin bir harikası ve işidir. Bir insanın ömür boyunca bütün görüp duyduğu şeyleri, şu tırnak kadar et ve ondaki hücrelere vermek ve oradaki Allah’ın harika kudret ve tasarrufunu o adi et parçasına ve şuursuz hücrelere havale etmek tam bir akılsızlık olur.
Her bir sebebin netice karşısında aciz ve zayıf durması, Allah’ın kudret ve tasarrufunu gösteren bir levha, bir işarettir. Ya da sebep ile sebepten hasıl olan netice arasındaki büyük boşlukta Allah’ın isim ve sıfatları güneş gibi doğar ve kendini ilan eder. Bu boşlukta parlayan sıfatları görmemek ve Allah hakkında marifete ulaşamamak tam bir hamakat ve cehalettir. Elma gibi harika bir netice ile elmaya sebep olan ağacın arasındaki boşluğa, bin bir tane güneş, yani bin bir ism-i İlahi sığar.
Mıknatısın çekim formülünü ilmi olarak planlayan ve tasarlayan Allah’ın ezeli ilmi iken, o formülü uygulamaya koyan Allah’ın ezeli kudretidir. Yani eksi artı meselesi ile Allah’ın yaratma meselesi biribiri ile çelişen ve çakışan şeyler değildirler. Allah mıknatısın çekim kuvvetini sürekli bir kanun ve formül şekline getirip kudreti ile icat ediyor. Buna fen ilimleri bir isim takıyor o kadar. Yoksa eksi-artı denilen isimlendirmeye o çekim işinin harici ve şuurlu bir failidir. denilmesi safsata olur.
Bilim ile din biribirinin düşmanı ve rakibi değildir. Tam aksine, bilim Allah’ın varlığını ve birliğini teyit ve takviye eden temel bir veri tabanıdır. İslam, hiçbir zaman doğruluğu kesinleşmiş bilimsel verilere ters düşmemiştir. Bu yüzden bilim ve İslam’ı iki zıt gibi görmek ve göstermek mağlata olur.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar