"Mu’cizât-ı Kur’âniye" kavramına itiraz edenler oluyor. Mucizeler peygamberlere has olup, Kur'an için keramet denilmeli diyorlar. Üstad ekseri olarak mucize kavramını kullanmakla birlikte keramet-i Kur'aniyeyi de kullanıyor, farkları ne olabilir?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Bir hârika olan mucizenin iki ana özelliği vardır. Bunlardan biri; "meydan okumak" diğeri, inkârcıları "âciz bırakmak"tır. Ehl-i Sünnet âlimleri, mucizeyi, kerâmet gibi diğer harikalardan ayıran unsur ve şartları dikkate alarak çeşitli ifadelerle tarif etmişlerdir. Bunlardan en uygun ve açık olanı şöyledir:

Mucize; peygamberlik iddiasında bulunan ve inkârcılara meydan okuyan zâtın, bu iddiasının doğruluğunu tasdik etmek için, Hak Teâlâ'nın, onun vasıtasıyla izhar ettiği ve onları bir benzerini / mislini yapmaktan âciz bırakan, tabiat kanunları ve âdetler üstü harikulâde bir hadisedir.(1).

Bu tariften anlaşılacağı üzere mucize, Allah'ın bir fiilidir. Onu peygamberi elinde yaratan ve gösteren, bizzat Allah (c.c) tır. Peygamberlik iddiasıyla ortaya çıkan ve inkarcılara karşı meydan okuyan bir zatın elinde, onu inkâr eden herkesi aciz bırakan böyle bir harika izhar edilmesi, peygamberlik iddiasını ispat ve tasdik manası taşır. Çünkü peygamberin böyle bir harika göstermesi, "Kulum, peygamberlik iddiasında sadıktır, kendisi de tebliğ ettiği sözler de doğru ve gerçektir." demektir.

Tarifteki, "peygamberlik iddiasında bulunmak" ve "meydan okumak" (tahaddi) şartlar, mucizeyi, Allah'ın salih kulları olan evliyânın gösterdikleri "kerâmet" adı verilen ve benzeri diğer fevkalâde hadiselerden ayırır. Çünkü Allah dostları olan evliyanın, "peygamberlik iddiası" ve "meydan okuma" vasfı yoktur. Onların gösterdiği kerâmetler, tâbi oldukları ve şerîatı üzere yaşadıkları peygamberlerin bir tür mucizesi sayılır.(2)

Mucizenin ve kerametin bu tanımına göre, Kur’an’ın on dört asır boyunca benzerinin yapılamaması, bozulmadan, tahrif olmadan günümüze kadar ulaşması, bütün lafza-yı celallerin birbirine tevafuk etmesi ve Yirmi Beşinci Söz’de aktarılan kırk vecihde Kur’an’ın bir mucizesidir. Bu fiiller Cenab-ı Hakka ait olup Kur’an üzerinden gösterilmiştir. İnsanlar bu noktalarda aciz kalmışlardır. Bu mucizelerin hepsi Kur’an’ın beşer kelamı olmadığını, âlemlerin Rabbi olan Allah tarafından gönderildiğini ispat etmektedir.

Kur’an’ın bu mucizeleri ile beraber kerametleri de vardır. Bunlar bir iddia ve bir şeyi ispat etme sadedinde olmayan harikalardır. Kur’an okuyanların maişetinin artması, belalardan muhafaza olunması, Müslümanların Kur’an’a sarıldığında dünyaya hakim olmaları keramete örnektir.

Üstad Hazretleri Miraç hadisesi hakkında Peygamberimiz (asm)'in hem kerameti hem de mucizesi olduğundan bahseder:

"Sema-yı risaletin kamer-i müniri olan Hâtem-i Divan-ı Nübüvvet, nasıl ki mahbubiyet derecesine çıkan ubudiyetindeki velayetin keramet-i uzması ve mu’cize-i kübrası olan mi’rac ile yani bir cism-i arzı semavatta gezdirmekle semavatın sekenesine ve âlem-i ulvi ehline rüçhaniyeti ve mahbubiyeti gösterildi ve velayetini ispat etti."(3)

Peygamberimiz (asm) miraca velayetiyle gitmiş, risaletiyle dönmüş. Velayet keramet ister, nübüvvet ise mucize. Peygamberimiz (asm)'in miraca yükselmesi arz ehline peygamberliğinin ispatına dair mucize olduğu gibi, sema ehline de Rabbimize ne kadar yakın bir kul olduğunu gösterdi. Bu iki cenah Kur’an için de geçerlidir. İspat makamında Cenab-ı Hak Kur’an’da mucize gösterir. Yüceliğini ihsas ettirmek için zaman zaman kerametiyle taltif eder.

“Sözler’in telifi vasıtasıyla Kur’an’a hizmetimize bir mükâfat-ı âcile ve bir vasıta-i teşvik olan inayat-ı Rabbaniye, bir muvaffakıyettir. Muvaffakıyet ise izhar edilir. Muvaffakıyetten geçse, olsa olsa bir ikram-ı İlahî olur. İkram-ı İlahî ise izharı bir şükr-ü manevîdir. Ondan dahi geçse olsa olsa hiç ihtiyarımız karışmadan bir keramet-i Kur’aniye olur. Biz mazhar olmuşuz. Bu nevi ihtiyarsız ve habersiz gelen bir kerametin izharı, zararsızdır. Eğer âdi keramatın fevkine çıksa, o vakit olsa olsa Kur’an’ın i’caz-ı manevîsinin şuleleri olur.”

“Madem i’caz izhar edilir, elbette i’caza yardım edenin dahi izharı i’caz hesabına geçer; hiç medar-ı fahir ve gurur olamaz, belki medar-ı hamd ve şükrandır.”(4)

Üstad, mucize ve keramet-i Kur'aniyeyi bir arada ele aldığı bu paragrafta bazı kelimeler kullanıyor. Kısaca tahlilini yapmaya çalışalım:

Muvaffakiyet: İnsan muvaffak olamaz, Allah muvaffak eder. Bu doğrudan doğruya Allah’tan gelir. Bazen her şeyin yapılmasına karşı muvaffak olunamaması buna açık bir delildir.

İkram-ı İlahî: Şartlar uygun olmasa bile Allah’ın nimetini göndermesi hususi bir ikramdır. Risale-i Nur'un yazılmasında şartlar müsait olmadığı halde Allah’ın ikramı ile 600.000 el yazması risale nüshası yazılmış Anadolu’nun her tarafına yasaklara, engellemelere rağmen dağıtılmıştır.

Keramet-i Kur’aniye: Kur’an hesabına çalışanlara Allah tarafından inayetin ihsan edilmesi Kur’an’ın bir kerametidir.

Kur’an’ın i’caz-ı manevîsinin şuleleri: Allah’ın, Kur’an hizmetkârlarını inayetiyle muvaffak etmesi Kur’an’ın bir kerametidir. Belki kerametten de öte Kur’an’ın mucizeliğinin bir parıltısıdır. Kendisine tabi olan ve yolunda hizmet edenlere ikramların gelmesi, Kur’an’ın hak kelamullah olduğunun da bir ispatı olduğu için Kur’an’ın mucizeliğiyle alakalıdır.

Dipnotlar:

(1) bk. et-Taftazânî, Şerhul-Akâid en-Nesefiyye; Kahire 1939, s. 459-460; Diğer tarif için bk. el-Cürcânî, Şerhu'l-Mevâkıf, III/177; el-Cezirî, Tavdîhu'l-Akâid, 140.
(2) bk.Celâl ed-Devânî, Şerhu'l-Akâidi'l-Adudiyye, II/277.
(3) bk. Mektubat, On Dokuzuncu Mektup, Şakk-ı Kamer Mucizesine Dairdir.
(4) bk. age., Yirmi Sekizinci Mektup.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yükleniyor...