"Mümkinatın iki veçhi vardır: Birisi: Enaniyet ile vücuttur. Bu ise, ademe gider ve ademe kalb olur. İkincisi: Enaniyetin terkiyle ademdir. Bu ise Vâcibü’l-Vücuda bakar, bir vücut kazanır. Binaenaleyh, vücut istersen..." İzah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Allah, Vâcibü'l-Vücud'dur. Yani varlığı kendi zatındandır, ezelîdir, ebedîdir, olmaması muhaldir. Mahlûkatın varlığı ise “mümkin” grubuna girer. Mümkinatın varlığı kendi zatından değildir, olup olmaması eşittir. Allah’ın var etmesiyle var olabilecekleri gibi, yok etmesiyle de yok olabilirler.

Her mahlûk gibi, bizim varlığımız da mümkindir. Eğer kendimize “enaniyet ile bir vücud” vermekle kendi varlığımıza güvenirsek ve maddî ve manevî cihazlarımızı dilediğimiz gibi kullanırsak onları zayi etmiş oluruz, onlardan ahiretimiz namına bir fayda göremeyiz. Böylece onlar gibi onlarla edindiğimiz hazlar ve menfaatler de neticede ademe gider, yok olurlar.

Eğer, “enaniyetin terkiyle adem” yolunu tutarsak, yani “Bunların hiçbiri benim şahsî malım ve mülküm değil, hepsi bana İlâhî birer emanettir” diyerek onları Allah’ın rızası istikametinde kullanırsak Vâcibü'l-Vücud'a bakar bir vücud kazanırız.

Üstad Hazretlerinin birçok hakikatin aydınlanmasında ve anlaşılmasında güzelce istimal ettiği güneş misalini bu meselemize şöyle tatbik edebiliriz: Güneşin aynadaki görüntüsünün de kendi çapında ışığı, ısısı ve yedi rengi vardır. Bu görüntü, kendindeki bütün güzelliklerin ve üstünlüklerin güneşten geldiğini unutup ışığıyla ve ısısıyla övünmeye başlarsa kendisine “enaniyet ile bir vücud” vermiş olur. Bir süre sonra da akşamın gelmesiyle bütün sermayesini kaybeder.

Bu görüntü, kendindeki ışığı, güneşin bir aksi, onun kemalinin bir aynası, güzelliğinin bir cilvesi bilse, o takdirde görünürde o ışığa sahip çıkmamakla hakiki vücudu kazanır.

İşte, insan kendindeki varlığın ve kemalin ancak Allah’ın yaratmasıyla tahakkuk ettiğini, bir zamanlar hiç yok iken, daha sonra ana rahminde geçirdiği dokuz aylık terbiye sonunda gören, işiten, düşünüp anlayan, kâinatla münasebeti bilen ve Rabbine iman eden üstün bir varlık haline geldiğini düşünerek şükür yolunu tutsa “Vücud istersen, mün'adim ol ki vücudu bulasın!..” sözünü kendi hayatına tatbik etmiş olur. Bu dünyadaki fani varlığını ebedîleştirir, hakiki vücudu kazanır.

İşte nefis de bir ayna hükmünde iken, kendini fail ve muktedir biliyor. İnsan bu ciheti ile fanidir, yok hükmündedir ve yok olmaya da mahkûmdur.

İnsan, vücuduna takılan bütün güzelliklerin ve kemallerin esmâ-i İlahiyenin tecellileri olduğunun şuuruna vardığı zaman Allah katında değer kazanır ve O’nun rızasına nail olur. Kulluğu bırakır ve ayna olduğunu unutursa gurura kapılır ve felakete sürüklenir.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...