"Nasıl vazife uğrunda, mücahede işinde telef olan bir nefere şehadet rütbesini veriyor..." Başka bir risalede şehitlerin velâyet makamı ile taltif edilecekleri beyan ediliyor. Bir şehidin bütün günahları affediliyor mu?
Değerli Kardeşimiz;
Şehit olan kimseyi Cenâb-ı Hak, velâyet rütbesiyle taltif etmekle onun hukukullaha ait günahlarını bağışlamış oluyor. Kul hakkı ise ancak kul tarafından bağışlanabilmektedir. Bu bakımdan, şehit de olsa, kul hakkı üzerinden kalkmayacak ve ahirette bunun hesabını verecektir. Genel kaide budur. Ama Allah dilerse hakkı çiğnenen kulun hakkını bizzat deruhte ederek, o şehit kulundan o hakkın mesuliyetini kaldırabilir.
“Sâlih amel ise, maddî ve manevî hukuk-u ibada tecavüz etmemekle, hukukullahı da bihakkın îfa etmekten ibarettir.”(1)
Bundan da anlaşılacağı gibi, kul hakkı ikiye ayrılmaktadır; maddî hukuk ve manevî hukuk. İnsanın malına, mülküne ve bedenine zarar vermek onun maddî hukukuna tecavüzdür. Gıybet, iftira, suizan ise manevî hukuk-u ibada tecavüz etmektir.
Şirkten sonra günahların en büyüğü kul hakkına tecavüz etmektir. Bunun da dereceleri vardır. Mesela; bir adamın hakkıyla yüz adamın hakkına tecavüz elbette ki bir olmaz. Bir adamdan helallik alınabilir, ancak yüz adamdan helallik almak hiç de kolay değildir.
Cenab-ı Hak her hakkı affedeceğini, ancak kul hakkını, hak sahibi helal etmedikçe affetmeyeceğini bildiriyor.
Kul hakkının en tehlikelisi de millet ve devlet malına tecavüz etmek, hile ve hıyanetle gasbetmektir. Çünkü devlet malı umumun hakkıdır. Onda bütün insanların hakkı vardır. Devlet malını çalmak veya şahsî menfaat için kullanmak hıyanetin ta kendisidir. Devlet malını çalanla o hırsızı himaye edenin her ikisi de aynı sorumluluk ve vebaldedir.
Her şey Cenab-ı Hak tarafından insana bir emanettir. Bu bakımdan bir millet ve devletin malları da Cenab-ı Hakk'ın bir emanetidirler.
Peygamber Efendimiz (asm.), Hayber savaşında elde edilen ve henüz taksim edilmemiş olan kamuya ait ganimetlerden değersiz bazı eşyaları alan, daha sonra da düşman tarafından öldürülen sahabînin büyük bir günah işlediğini, bu günahtan dolayı şehit olmadığını belirtmiş ve cenaze namazına katılmamıştır.(2)
Kul hakkının önemini en çarpıcı bir şekilde gözler önüne seren bir hadîs-i şerîf:
Peygamber Efendimiz (asm) ashab-ı kirama şöyle sordu:
“Müflis kimdir, biliyor musunuz?”
Ashab-ı Kiram (ra):
“Müflis, parasını malını kaybedendir.” dediler.
Allah Resulü (asm) şöyle buyurdu:
"Ümmetimden müflis, kıyamet gününde namazını kılmış, orucunu tutmuş, zekâtını vermiş (ve böylece Allah hakkını ödemiş) olarak gelir. Fakat amel defterinde: ‘Şuna sövdü’, ‘Buna zina iftirası yaptı’, ‘Şunun malını yedi’, ‘Bunun kanını döktü’, ‘Şunu dövdü’ diye yazılı bulunmaktadır. Hasenatının sevabından alınır, şuna verilir; ibadetlerinin sevabından alınır, buna verilir. Eğer üzerindeki kul hakkı ödenmeden önce sevapları tükenirse, alacaklıların günahlarından alınıp onun üzerine verilir. Böylece elinde sevabı kalmaz ve yüklendiği günahlar kendisini ateşe sürükler."(3)
Dipnotlar:
1) bk. Mesnevî-i Nuriye, Zeylü'l-Hubab.
2) bk. Müslim, İman, 48.
3) bk. Müslim, Birr, 59.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü