"Nebatat , eşcar ve maadin de hatta camidatın dahi, bu nimet ve lezzetten kendilerine münasip olacak bir surette hissedardırlar." Cansızlar ve madenlerin izdivaç, telkih gibi vaziyetleri nasıl anlaşılabilir?
Değerli Kardeşimiz;
"Ey kardeş bil ki! Gayet şefkatkârane olan terbiye içindeki, telkih ve tevellüd kanunu, en büyük eşyadan en küçük şeylere kadar nüfuz ve sirayet eden iki vazife-i umumiyedirler. Bu iki vazifeyi görenlerin peşin olarak mükâfat-ı âcileleri de o vazifenin içine tevdi edilmiş olan has lezzettir."
"Evet, Cenab-ı Muhsin-i Kerim’in cûd-u mutlakının umumiyeti içinde izdivac eden bütün eşya, bilmüşahede bu iki vazifenin ifasına gayet şedid bir şevk ile koşuşmaları delildir ki: Nebatat, eşcar ve maadin de hatta camidatın dahi, bu nimet ve lezzetten kendilerine münasib olacak bir surette hissedardırlar."(1)
Cansız varlıkların ve madenlerin izdivaçtan lezzet almasını kendi ölçülerimizle anlamamız elbette mümkün değildir. Nitekim birçok ayette bizim, cansız varlıkların tesbih ve zikirlerini anlayamayacağımız şu şekilde ifade edilmiştir;
“Yedi gök, yer ve bunlarda bulunanlar onu tesbih eder; onu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Fakat siz onların tesbihini anlayamazsınız. O halîmdir, bağışlayıcıdır.” (İsra, 17/44)
“Bundan sonra kalpleriniz yine katılaştı; artık kalpleriniz taş gibi, hatta daha da katıdır. Taşın öylesi vardır ki ondan ırmaklar kaynar; öylesi de vardır ki, çatlayıp bağrından su fışkırır; bazı taşlar da vardır ki, Allah korkusuyla yerinden düşer. Allah, yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir.” (Bakara, 2/74)
Bir kısım müfessirler, cansız varlıkların bizim hiçbir zaman anlayamayacağımız tarzda dillerinin olduğunu kabul edip, bu ayetleri olduğu gibi kabul etmektedirler.
Yani cansız varlıkların da bizim anlamadığımız bir şekilde tesbih ettiklerini...(bk. Taberi, İsra 17/44 tefsiri) Nitekim ayetlerde dağların ve kuşların Davud (as) ile tesbih ettikleri geçiyor. (bk. Sad, 38/18-19), Allah korkusundan yuvarlanan taşlardan bahsediyor, göğün ve yerin konuşturulduğu sahneler var (bk. Fussilet 41/11, Ahzab 33/72), öbür dünyada derilerin, gözlerin, kulakların konuşturulduğu ve aleyhte şahitlik yaptığı geçiyor (bk. Fussilet 41/20-22), yine bize göre konuşması düşünülemeyen karıncaların ve kuşun Süleyman (as) ile konuşması geçiyor (bk. Neml 27/17-29).
Üstadımızın ifadelerini, müfessirlerin bu tarz telakkilerine uygun olarak aynı ile anlamak da mümkündür. Yani madenlerin ve cansız varlıkların da bizim idrak etmekte zorlandığımız bir lezzet almaları, bir tebsih ve zikir dilleri ve şuur şekilleri olabilir.
Cansız varlıkların müvekkilleri olan melekler, onlar adına bu lezzetten hissedar olabilirler. Bu da ikinci bir ihtimal olarak değerlendirilebilir.
Diğer bazı âlimlere göre ise, kâinattaki her şey, canlı ve cansız bütün varlıklar, Allah'ın emrindedirler. Yüce Allah, dilediği gibi bu varlıklarda tasarrufta bulunur. Her şey onun emrinin karşısında teslimiyet içerisindedir. Onların tesbihleri, bu teslimiyetleridir.(2).
Dipnotlar:
1) bk. Mesnevi-i Nuriye, (trc. Badıllı).
2) bk. Muhammed Ali es-Sabûnı, Safvetü't-Tefâsîr, İstanbul 1987, III, 319 vd.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü