Nur talebesinin herhangi bir fen ilimini tahsil etmesine gerek var mı? Yoksa "Risale-i Nur bana yeter!.." mi demesi lazım?
Değerli Kardeşimiz;
"Vicdanın ziyası, ulûm-u dîniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecellî eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit, birincisinde taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder."(1)
Din ve fen ilimleri birbirinin rakibi ya da karşıtı değildir. Bu yüzden birisini diğerine tercih etmek gerekmiyor. Her iki ilim de insan için vaz geçilmezdir. Bu ilimlerden birisi maddi hayat için diğeri de manevi hayat için elzemdir.
Ayrıca Risale-i Nur Kur’an’ın manevi bir tefsiri olup fen kitabı değildir. Bu yüzden "her hususta Risale-i Nur bana yeter" deyip fenni terk etmek yanlış olur. Mesela, deterjan üretmek için kimya ilmi gerekir, Risale-i Nur ile deterjan üretemezsin. Risale-i Nurlar fen ilimlerinden sadece maksadına hizmet edecek kadarından bahsetmiştir.
Kur’an’-ı Kerim ve onun manevi tefsiri olan Risale-i Nurların sahası fizik değil metafiziktir. Bilim fizik ile din metafizik ile ilgilidir. Din kendi meselelerine delil getirmek için bilimin incelediği kâinat kitabından örnek ve misaller takdim eder. Bu da her insanın kavrayacağı ve anlamakta zorlanmayacağı yüzeysel ve tebei örnekler ve bilgilerdir. Yoksa ne Kur’an ne onun tefsirleri kâinatı bir fen ilmi derinliğinde ve metodunda incelemez. Bu sebeple fen ilimlerinin malumatlarını ve inceliklerini dinden ve onun kaynaklarından istemek ve beklemek yanlış olur.
Üstad Hazretlerin ifadesi ile "delil müddeadan hafi olmamalıdır." Yani tevhidi ispat etmek için getirilen delil tevhidden ziyade izaha muhtaç olmamalıdır. Delil açık, basit ve sade olursa herkes istifade eder, ama kapalı ve bilimsel olursa, sadece bilim insanları o delilden faydalanır, ekser avam insanlar ondan faydalanamaz. Burada önemli olan delilin kendisi değil delilin ispat ettiği netice ve insanların bunu anlamasıdır.
Müslüman eğitimli ve aydın olmak zorundadır. Bizim en büyük düşmanımız cehalettir, bu düşman ise ancak eğitim ve ilim ile yenilir. Eğitimin riski eğitimsizliğin zararlarının çok altındadır. Bu yüzden alem-i İslam eğitim ve fen ilimlerine namaz oruç kadar muhtaçtır. Hiçbir gerekçe eğitim ve fennin önüne geçemez.
"Amma ecnebîlerin vahşî oldukları kurun-u vustada, İslâmiyet vahşete karşı husumet ve taassuba mecbur olduğu halde adalet ve itidalini muhafaza etmiş. Hiçbir vakit engizisyon gibi etmemiş. Ve zaman-ı medeniyette ecnebîler medenî ve kuvvetli olduklarından, zararlı olan husumet ve taassup zâil olmuştur. Zira din nokta-i nazarından medenîlere galebe çalmak ikna iledir, icbar ile değildir. Ve İslâmiyeti, mahbup ve ulvî olduğunu, evâmirine imtisalen ef'al ve ahlâk ile göstermekledir. İcbar ve husumet, vahşîlerin vahşetine karşıdır."(2)
Dipnotlar:
(1) bk. Münazarat, Sualler ve Cevaplar.
(2) bk. Hutbe-i Şâmiye, Reddü'l-Evham.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Her insanın fen veya sosyal alanda bir bilim tahsil etmesine gerek yoktur; kişinin istidadı, meyli ne yönde ise ona göre bu bilimlere çalışır/çalışmaz veya zanaate yönelir. Ama her insanın, insani vasıfları kazanabilmesi için mutlaka manevi ilimlere çalışması gerekir. Zira insanın kendine ve başkasına faydalı olması için kuvvetli bir imana, yüksek ahlaki değerlere sahip olması gerekir. Bu noktada kendini eğitmelidir. Bizim en büyük düşmanımız olan cehalet: kişinin kul olduğunu bilmemesi, Allah'ı tanımaması, ahiretten gafil olması manasındadır. Bu cehlini izale etme yolunda olan bir insan dünyevi bilimlerden ihtiyaç duyduğunu tahsil edebilir. Ancak günümüzde dünya hayatına bakan bilimler tevhide ters bir maddeperestlik, tabiatperestlik, egosantrizm nazarıyla öğretildiği için bunları öğrenirken dikkatli olmak, içindeki dalaletleri süzerek gitmek gerekir. Hiç bir fen tevhidin zıddını anlatmaz, göstermez. Bu doğru nazarı kazanmak şartıyla maddi terakki için fenler veya sosyal bilimler öğrenilebilir.
Bir insan maddeperest veya menfaatperest bir doktor olsa insanlığa ve kendine verdiği fayda çok çok azalır.
Elhasıl, Risaleler manevi eğitimimiz için gerekli her türlü alt yapıyı veriyor, bu noktada kafidir. Ama dünya hayatının terakkisi için gerekli olan bilimler risalelerde sarih anlatılmadığından bunların güvenilir kaynaklardan tahsil edilmesi uygun olur. Yalnız risalelerin verdiği manevi olgunluk, manevi üretim insana yetmiyormuş zannıyla, hiç vazifesi olmadığı, mecburiyeti olmadığı, ihtiyaç da olmadığı halde, sırf “dünyevi bir bilim tahsil etmiş olma etiketi” kazanmak için bir tahsile başlamak, nur talebesinin kârı değildir. Çünkü insanı aydınlatan zamanımızın zulümatlı fen anlayışı değil, kişinin manevi terakkisidir. Bu noktayı kaçırmamak gerekir.