"Öyle de maddî ve mânevî hayat-ı Muhammediye (a.s.m.) dahi, hayattan ve ruh-u kâinattan süzülmüş hulâsatül-hulâsadır ve risâlet-i Muhammediye (a.s.m.) dahi; kâinatın his ve şuur ve aklından süzülmüş en sâfî hulâsasıdır." İzah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Kâinatı bir ağaca benzetecek olursak, onun en mükemmel meyvesi ve neticesi Habib-i Kibriya Efendimiz (asm)'dir.

Burada öz ve meyve olma noktası onun ibadet ve kulluğudur. Yani Allah, kâinat fabrikasını insanların kulluğu için tesis etmiştir. Kullar içinde en büyük, en geniş ve en mükemmel kulluğu ise Habib-i Kibriya Efendimiz (asm.) ifa etmiştir.

Resul-i Ekrem Efendimiz (asm.), şu kâinat kitabının sırlarını ve inceliklerini insanlığa en mükemmel bir şekilde ders vermiştir. Bu yüzden, Peygamber Efendimiz (asm.) ve getirdiği nübüvvet nuru, şu kâinatın aklı ve şuuru hükmündedir.

İnsan sadece aklı ile kâinat kitabının sırlarını anlayamaz, yaratılış gayesini bilemez, eşyanın hakikatini idrak edemez, hayır ve şerri birbirinden ayıramaz. İnsan, sadece aklını kullanarak varlıkları tanır ve vazifelerini bilir; fakat onların yaratılış gayelerini, tesbih ve ibadetlerini anlayamaz. Tevhid akidesi, hakikat-ı eşya, insanın ve kâinatın yaratılış gayesi gibi ulvî hakikatler, ancak peygamberler vasıtasıyla anlaşılır ve bilinir. Kâinatın ve insanın yaratılışındaki âli maksatlar ve ilâhî hikmetler ancak “yüksek dellal, doğru keşşaf, muhakkik üstad ve sadık muallim” olan başta Habib-i Kibriya Efendimiz (asm.) olmak üzere peygamberlerle bilinir ve anlaşılır.

Bütün varlık âlemi Resulullah Efendimiz (asm.)’ın nurundan yaratılmıştır. Güneş de o mürekkepten yazılmış, yıldızlar da; melekler de o mürekkepten yazılmış, cinler de, insanlar da, hayvanlar da. Keza, Arş da o mürekkepten yazılmış, Kürsî de, Levh-i Mahfuz da.

Allah, Âdem aleyhisselama bütün isimlerini öğretti, bu isimlerin tecelli ettiği kâinatı nasıl okuması gerektiğini de böylece öğretmiş oldu. O (as.) da âlemi ve içindeki hâdiseleri İlâhî isimlerin birer aynası, birer tecellisi olarak değerlendirdi. İşte bu okumanın, bu talimin en ileri derecesine Resul-i Kibriya Efendimiz (asm.) mazhar oldu. Üstad Hazretlerinin ifadesiyle, O Zat (asm.) “Âdem aleyhisselâma icmalen talim olunan esmânın tafsilen mazharı” idi.

Bu yüzden, insanlık peygamberlere muhtaçtır. Muallimsiz kitap anlaşılmaz, anlaşılmayan kitapta manasız ve hikmetsiz kalır. Öyle ise Fahr-i Âlem Efendimiz (asm.)'in nübüvveti şu kâinatın aklı ve şuuru mesabesindedir, o olmasa kâinat, insanlar açısından, karanlığa gömülür. Nitekim cahiliyet döneminde insanlık vahşet ve karanlık içinde nursuz kalmıştır.

Hulasa "kâinatın özü ve şuurun"dan maksat Peygamber Efendimiz (asm)'in kulluğu ve nübüvvetinin rehberliğidir.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...