Peygamber Efendimiz ile Hz. Ömer arasında geçen "Eğer bu Süfyan ve İslâm Deccalı olsa, sen öldüremezsin; eğer o olmazsa, onun suretiyle öldürülmez." konuşmasını nasıl anlamalıyız? Hadisin tam metni var mı?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Birinci hadise: Bir zaman, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Hazret-i Ömer Radıyallahu Anh'a Yahudi çocukları içinde birisini gösterdi, 'İşte sureti.' dedi. Hazret-i Ömer Radiyallahu Anh, 'Öyleyse ben bunu öldüreceğim.' dedi. Ferman etti: 'Eğer bu Süfyan ve İslâm Deccalı olsa, sen öldüremezsin; eğer o olmazsa, onun suretiyle öldürülmez.'"

"Bu rivayet işaret eder ki, onun sureti, hâkimiyeti zamanında çok şeylerde görüneceği gibi, kendisi Yahudiler içinde tevellüt edecek. Gariptir ki, onun suretindeki bir çocuğu katledecek derecede ona hiddet ve adavet eden Hazret-i Ömer (Radıyallahu Anh), o Süfyan'ın en çok beğendiği ve takdir ettiği ve çok defa ondan senâkârânebahsedeceği bir memdûhu Hazret-i Ömer'le çıkmış."(1)

İslam aleminde çıkacak olan deccal; süfyan isminde olup resim ve heykelleri bütün resmi dairelerde bulunacak, herkes o resim ve heykellere hürmet ve saygı duymak zorunda bırakılacaktır. Bu İslam deccali Yahudi nüfusunun kalabalık olduğu bir mevkide dünyaya gelecek, en önemli destekçileri de Yahudi ve masonlar olacaktır. Bu İslam deccalinin en sevdiği ve övdüğü İslam şahsiyeti de Hazreti Ömer (ra) olacak. Üstad Hazretleri bu hadisin belegat kıvrımlarından bu manaları tahric edip çıkarıyor.

Peygamber Efendimiz (asv)'in Hazreti Ömer (ra)‘a, senin onu ona benziyor diye öldürmen caiz olmaz, faraza bu çocuk hakikaten o olsa yine öldüremezsin zira kader buna müsaade etmez, demek istiyor. Zira iman ve küfür çarpışması ve bazen kafirlerin geçici hakim olması kaderin değişmez ve değiştirilemez bir kaidesidir. Öldüremezsin demekle bu kaideye işaret ediyor.

5015 ـ2ـ وعن ابن عمر رَضِيَ اللَّهُ عَنْهما قال: ]انْطَلَقَ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ رَضِيَ اللَّهُ عَنْه مَعَ النّبِيِّ # في رَهْطٍ مِنْ أصْحَابِهِ قِبَلَ ابْنِ صَيَّادٍ، فَوَجَدَهُ يَلْعَبُ مَعَ الْصِّبْيَانِ عِنْدَ أُطُمِ بَنِي مَغَالَةَ وَقَدْ قَارَبَ يَوْمَئِذٍ الْحُلْمَ. فَلَمْ يَشْعُرْ حَتّى ضَربَ # ظَهْرَهُ بِيَدِهِ. ثُمّ قَالَ: أتَشْهَدُ أنِّي رَسُولُ اللَّهِ؟ فَنَظَرَ إلَيْهِ ابْنُ صَيّادٍ. فَقَالَ: أشْهَدُ أنّكَ رَسُولُ ا‘ُمِّيِّينَ. فَقَالَ ابْن صَيّادٍ لِرَسُولِ اللَّهِ #: أتَشْهَدُ أنِّي رَسُولُ اللَّهِ؟ فَرَفَضَهُ. ثُمَّ قَالَ: آمَنْتُ بِاللَّهِ وَبِرُسُلِهِ. ثُمّ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ #: مَاذَا تَرَى؟ قَالَ: يَأتِنِى صَادِقٌ وَكَاذِبٌ فَقَالَ #: خُلِّطَ عَلَيْكَ ا‘مْرُ. ثُمّ قَالَ لَهُ

#: إنِّي قَدْ خَبَأتُ لَكَ خَبِيئاً. فقَالَ ابْنُ صَيَّادٍ: هُوَ الدُّخُّ. فقَالَ #: اِخْسَأ، فَلَنْ تَعْدُو قَدْرَكَ. فقَالَ عُمَرُ رَضِيَ اللَّهُ عَنْه: ذَرْنِي يَا رَسُولَ اللَّهِ أضْرِبْ عُنُقَهُ. فَقَالَ #: إنْ يَكُنْ هُوَ فَلَنْ تُسَلَّطَ عَلَيْهِ، وَإنْ لَمْ يَكُنْهُ فََ خَيْرَ لَكَ فِي قَتْلِهِ[. أخرجه الخمسة إ النسائي.وزاد الترمذي بعد قوله: »خَبأتُ لَكَ خَبِيئاً، وَخَبأ لَهُ: يَوْمَ تأتِي السَّمَاءُ بِدُخَانِ مُبين«.»ا‘طمُ« البناء المرتفع.وقوله »اخْسأ« خسأت الكلبُ: إذا طردته

.2. (5015)- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Ömer İbnu'l-Hattab (radıyallahu anh), Ashab'tan bir grup içerisinde Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'la birlikte İbnu Sayyad'a doğru gittiler, Onu, Benî Megâle şatosunun yanında çocuklarla oynar buldular. O sıralarda büluğa yaklaşmış durumdaydı. İbnu Sayyad, Aleyhissalâtu vesselâm, eliyle sırtına vuruncaya kadar (onların geldiğini) hissetmedi. Aleyhissalâtu vesselâm, omuzuna vurup:

"Benim Allah'ın resulü olduğuma şehadet ediyor musun?" diye sordu. İbnu Sayyad ona bakıp:

"Şehadet ederim ki, sen ümmilerin peygamberisin!" dedi. İbnu Sayyad da Resulullah'a:

"Sen, benim Allah'ın resulü olduğuma şehadet eder misin?" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm onu reddetti ve:

"Ben Allah'a ve O'nun resullerine iman ettim!" buyurdu ve sonra sordu:

"Pekiyi, ne görüyorsun?"

"Bana bir doğru sözlü (sadık), bir de yalancı (kazib) gelmektedir" diye cevap verdi. Bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm:

"Sana bu iş karıştırıldı! (Sıdkı kizb; kizbi sıdk ile karıştırıyorsun)" buyurdular.Sonra da Aleyhissalâtu vesselâm ona:

"Ben senin için (içimde) bir şey sakladım (bil bakalım!)" dedi. İbnu Sayyad:

"O dumandır!" diye cevap verdi. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Sus, sen kendi kadrini hiçbir vakit aşamayacaksın!" buyurdular. Bunun üzerine Hz. Ömer (radıyallahu anh):

"Ey Allah'ın Resulü! Bana müsaade buyurun şunun boynunu vurayım!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm da:

"Eğer (Deccal) bu ise, sen ona musallat edilecek değilsin, eğer bu Deccal değilse onu öldürmekte sana bir hayır yok!" buyurdular." [Buharî, Cenaiz 80, Şehadat 3, Cihad 178, Edeb 97; Müslim, Fiten 85, 95, (2924, 2930); Ebu Davud, Mehahim 16, (4329); Tirmizî, Fiten 63, (2250), 56, (2236).]

Tirmizî, "Ben senin için (içimde) bir şey sakladım (bil bakalım!)" sözünden sonra şu ibareyi ilave etti: "Onun için (içinde) "O halde semanın apaşikâr bir duman getireceği günü gözetle (Habibim)" (Duhan 10) ayetini gizlemişti."

Bu hadis hakkında İslam alimlerinin geniş ve tatmin edici tahkikatı yine aynı eserin devamında şu şekilde geçmektedir:

AÇIKLAMA:

1. Kaydedilen rivayetlerden de anlaşılacağı üzere İbnu Sayyad -ki bazı rivayetlerde İbnu Said diye de geçer- Aleyhissalâtu vesselâm'ın devrinde yaşamış bir Yahudidir. Yaşça küçüktür. Ancak Resulullah'tan sonra da yaşamıştır. Aleyhissalâtu vesselâm onun Deccal olmasından kuşkulanmış ve bunu tahkik etmek istemiştir. Resulullah'ın onun Deccal olduğuna dair kuşku ve araştırmaları, bazı sahabilerde "İbnu Sayyad, Deccal'dir" kanaatini hasıl etmiştir.

Öyle ki, İbnu Sayyad, hakkında yaygınlık kazanan bu kuşkulu durumdan rahatsızlık duyarak, Mekke'ye giderken Ebu Said'e şikayetlenir: "Halk beni Deccal biliyor. Sen Aleyhissalâtu vesselâm'ın "Deccal'in çocuğu olmayacak" dediğini duymadın mı?" der. "Evet!" cevabını alınca: "Halbuki benim çocuğum var" der ve "Resulullah'ın "Deccal, Mekke'ye ve Medine'ye girmeyecek!" buyurduğunu işitmedin mi?" diye sorar. Ebu Said "Evet!" deyince "Ben Medine'de dünyaya geldim. İşte şimdi de Mekke'ye gidiyorum" der. Bazı rivayetler, İbnu Sayyad'ın bu sadedde; "Resulullah'ın "Deccal Yahudiden olacak" buyurdu, ben ise Müslümanım" dediğini de kaydeder.

2. İbnu Sayyad meselesi şarihleri çokça meşgul eden bir bahis olmuştur. İbnu Hacer, Kitabu'l-İ'tisam'da bu hususu etraflıca işler. Teferruata girmeyeceğiz. Bahsi daha veciz olarak işleyen Nevevî, ulemanın şöyle söylediğini kaydeder: "Onun kıssası müşkil, durumu ise müştebih (karmaşık)dir: Bu kimse meşhur olan Mesih Deccal midir, yoksa başkası mıdır? Şurası muhakkak ki, deccallerden bir deccaldir.

Alimler şu hususu da belirtmişlerdir: Bu hususta gelen hadislerin zahirine göre Aleyhissalâtu vesselâm'a onun veya bir başkasının Deccal olduğuna dair vahiy gelmemiştir. Ama Resulullah'a Deccal'ın evsafı vahyen bildirilmiştir. İbnu Sayyad'da ise bu sıfatlarla ilgili bazı muhtemel karineler mevcuttu. Bu sebeple Aleyhissalâtu vesselâm, ne onun ne de başkasının Deccal olduğu hususunda kesin hükme gitmemiştir. Hz. Ömer'e: "Eğer o, Deccal olsaydı, sen onu öldürmeye asla muktedir olamayacaktın" demesi de bundandır. İbnu Sayyad'ın: "Ben Müslüman oldum, Deccal ise kâfirdir. Deccal'in çocuğu olmayacak, benim ise çocuğum olmuştur. Deccal Mekke ve Medine'ye girmeyecektir, ben ise Mekke'ye de Medine'ye de girdim" şeklindeki ihticacına gelince, bu sözlerinde onun Deccal olmayacağına delil yoktur. Zira Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), Deccal'in fitnesi ve yeryüzüne çıkışı vaktindeki sıfatlarını haber vermiştir."

3. Şato diye çevirdiğimiz kelimenin aslı ütümdür. Medine'deki, yüksek ve müstahkem binalara denmektedir. Umumiyetle dış duvarları sağlamdır. Eskiden kalma müstahkem yapılardır.

4. Benî Megâle'yi el-Kâdı şöyle açıklar: "Balat'ın nihayetinde Mescid-i Nebevi'yi karşına alarak durdun mu, sol tarafında kalanlar hep Benî Megâle'dir."

5. Rivayette, İbnu Sayyad'ın nübüvvet iddiası mevzubahistir. Buna rağmen Aleyhissalâtu vesselâm onu cezalandırma cihetine gitmemiştir. Halbuki peygamberlik iddiası İslamiyet'i inkar manasına gelen bir suçtur; cezası ölümdür. Buna iki ayrı sebep zikredilmiştir:

* İbnu Sayyad, o sıralarda henüz çocuktu, cezaya ehil değildi.

* Yahudilerle Müslümanların sulh yaptıkları bir döneme rastlamıştır.

Bu sulhtan maksad, Resulullah'ın hicretten sonra Medine'deki Yahudi ve diğer müşrik kabilelerle Müslümanların arasındaki münasebetleri tanzim eden antlaşmadır. Bu antlaşma bir metin halinde yazılı olarak tesbit edilmiştir. Bir kısım müellifler buna "İslam'ın ilk anayasası" demiştir.

Hattâbî'ye göre, "İbnu Sayyad, bu antlaşma mucibince sulh yapılmış olan Yahudilerin bir ferdi idi. Onun kehanet nev'inden yaptığı bir kısım iddiaları Resulullah'a ulaşıyordu. Bu sebeple onun hakkında bir tahkik ve ankette bulunmak istemiş ve bunu yapmıştır: "Ona haber vermeden yaklaşmış, sarfettiği bazı sözleri bizzat işitip tahlil etmeye ehemmiyet vermiştir.

Nitekim bunda muvaffak olmuş, bizzat konuşmuş ve görmüş ki, batıl bir yoldadır ve sihirbazlardan bir sihirbaz veya bir kahin veya kendisine cinlerin veya şeytanların gelip, bazı kelamları lisanına koydukları bir tiptir."

6. Aliyyu'l-Kârî, Resulullah, İbnu Sayyad'a: "Sana gelenler ne söylüyorlar?" şeklinde soru sormuş olmalıdır. Cevabın da: "Bana getirdikleri haber bazen doğrudur, bazen da yalandan ibarettir" şeklinde olması gerektiğini belirtir.

Keza "Sana bu iş karıştırıldı" ifadesinin altında: "Sana bazan doğru, bazan yanlış haber getirdikleri için sen kizbi sıdk, sıdkı da kizb zannedip bu zıtları birbirine karıştırır hale gelmişsin" manasının yattığını şarihler belirtir.

7. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), İbnu Sayyad'ın gaybı bilip bilmediğini isbat etmek için, içinden فَارْتَقِبْ يَوْمَ تَأتِي السَّمَاءُ بِدُخَانٍ مُبينٍ ayetini tutar ve ona: "Ne tuttum?" diye sorar. İbnu Sayyad "ed-Duh!" der. Bazı alimler ed-Duh kelimesinin ed-Duhan'dan gelme bir kelime olduğunu söylemiş ise de, el-Kâdı: "İbnu Sayyad ayetten sadece bu eksik kelimeyi söyleyebildi. Zaten kahinlerin adeti de budur. Zaten şeytan semaya haber hırsızlamak için çıkınca, Kur'an'ın haber verdiği şahab atılmazdan önce ne kapabildiyse onu getirebilmektedir" der.

8. Hz. Ömer'in "İbnu Seyyad Deccal'dir" şeklineki kesin iddiasına rağmen, Resulullah'ın sükût etmiş olmasını Beyhakî şöyle yorumlar: "Muhtemelen, Aleyhissalâtu vesselâm onun hakkında mütevakkıftı, yani "Deccal" veya "değil" diye hükme gitmekten geri duruyordu. Ama sonradan kendisine onun değil, başkasının Deccal olduğu hususunda İlahî açıklama gelmiştir. Temîm hadisesinde(12) olduğu üzere." Nevevî, bu ifade ile Beyhakî'nin "İbnu Sayyad'ın değil, başkasının Deccal olduğu" görüşünü tercih etmiş bulunduğunu belirtir. (Prof. Dr. İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Şerhi)

(1) bk. Beşinci Şua, İkinci Makam.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

mehmetbabacan
5.Şua'da anlatılan Süfyan hakikatlerinin bütün milletimiz tarafından anlaşılıcağı günü intizar ediyorum. Çok dua edelim.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
şefkat
EVET HOCAM İNŞALLAH O GÜNLER GELİR
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
ufukalem
"Eğer bu Süfyan ve İslâm Deccalı olsa, sen öldüremezsin;...." Bu ifadeden, "bu dehşetli şahıslara suikast yapılsa da muvaffak olunamaz, öldürülmelei imkansız; adeta Hz. Allah(c.c.) bir hikmete binaen onların katledilmelerine engel olmuş, hayatlarını mahfuz bırakmıştır" manası çıkar mı?
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Abdulbaki Eren Bilir

Hadislerden mana çıkarmak ancak alimlerin işidir, bu hadisten bu mana belki çıkarsa da lütfen dikkatli olalım, başkalarını hadisleri kafalarına göre yorumlamaya teşvik etmiş olmayalım.

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (Muaz)
Güzel bir bakış açısı.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...