PEYGAMBERLİK (NÜBÜVVET)
"Karıncayı emirsiz, arıyı yâsupsuz bırakmayan kudret-i ezeliye, elbette, Beşeri de bırakmaz şeriatsiz, nebîsiz. Sırr-ı nizam-ı âlem böyle ister elbette." (Sözler, Lemeât, Nübüvvet beşerde zaruriyedir.)
"Nev-i beşerde nübüvvet, beşerdeki hayır ve kemâlâtın fezlekesi ve esasıdır." (Lem'alar, On Yedinci Lem'a, Dokuzuncu Nota)
"Nübüvvet ise, gaye-i insaniyet ve vazife-i beşeriyet, ahlâk-ı İlâhiye ile ve secâyâ-yı hasene ile tahallûk etmekle beraber, aczini bilip kudret-i İlâhiyeye iltica, zaafını görüp kuvvet-i İlâhiyeye istinad, fakrını görüp rahmet-i İlâhiyeye itimad, ihtiyacını görüp gınâ-yı İlâhiyeden istimdad, kusurunu görüp aff-ı İlâhîye istiğfar, naksını görüp kemâl-i İlâhîye tesbihhân olmaktır diye, ubûdiyetkârâne hükmetmişler." (Sözler, Otuzuncu Söz, Birinci Maksat)
"Nübüvvet gayet ağır ve büyük bir mükellefiyettir. Melekât-ı akliye ve istidâdât-ı kalbiyenin inkişafı ve tekemmülü ile o ağır mükellefiyet tahammül edilir." (Mektubat, Yirmi Üçüncü Mektup, Altıncı Sual)
"Mu’cizâtıyla, âsârıyla kâinatın medar-ı fahri ve nev-i beşerin medar-ı şerefi olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmı inkâr eden adam, elbette hiçbir cihette hiçbir nura mazhar olamaz." (Mektubat, Yirmi Altıncı Mektup, Dördüncü Mebhas, Beşinci Mesele)
"Bütün nimet hazinelerini açmak salâhiyetinde olan, nimet-i imana vesile olan Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm dahi öyle bir nimettir ki, nev-i beşer ilelebed o zâtı (a.s.m.) medh ü senâ etmeye borçludur." (Lem'alar, Yirmi Dokuzuncu Lem'a, İkinci Bab)
"Rehber-i ekber, muallim-i ekmel ve dellâl-ı âzam ve tılsım-ı kâinatın keşşafı ve âyine-i Samedânî ve Habib-i Rahmânî olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın risaleti hiçbir cihetle inkâr edilmez." (Lem'alar, Otuzuncu Lem'a, Üçüncü Nükte)
"Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Hâtemü’l-Enbiyadır ve umum nev-i beşer namına muhatab-ı İlâhîdir. Elbette, nev-i beşer onun caddesi haricinde gidemez; ve bayrağı altında bulunmak zarurîdir." (Mektubat, Yirmi Dokuzuncu Mektup, Dokuzuncu Kısım)
"Elbette o zât, mevcudattaki kemâlâtın ve ahlâk-ı âliyenin misali ve mümessili ve timsali ve üstadıdır. Öyle ise, zâtında ve vazifesinde ve dininde şu kemâlât ise, hakkaniyetine ve sıdkına o kadar kuvvetli bir nokta-i istinaddır ki, hiçbir cihette sarsılmaz." (Mektubat, On Dokuzuncu Mektup, On Dokuzuncu Nükteli İşaret)
"Dünya ve âhirette ebedî ve daimî süruru isteyen, iman dairesindeki terbiye-i Muhammediyeyi (a.s.m.) kendine rehber etmek gerektir." (Sözler, On Üçüncü Söz, İkinci Makam)
"Nübüvvet-i mutlaka, nev-i beşerde kutup, belki merkez ve bir mihverdir ki, ahval-i beşer onun üzerine deveran ediyor." (Muhakemat, Üçüncü Makale, İkinci Maksad)
"Maddiyat âlemi Cenâb-ı Hakkın envar-ı nimetini cezb etmek için hakikî bir ihtiyaçla şemse muhtaç olduğu gibi, âlem-i mâneviyat dahi rahmet-i İlâhiyenin ziyalarını almak için şems-i nübüvvete muhtaçtır." (Mesnevi-i Nuriye, Zeylü'l-Habbe)
"Resul-i Ekremin (a.s.m.) nübüvveti, şemsin kat’iyet ve vuzuhu derecesinde kat’î ve vâzıhtır." (Mesnevi-i Nuriye, Zeylü'l-Habbe)
"Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm hilkaten en mutedil bir vaziyette ve en mükemmel bir surette halk edildiğinden, harekât ve sekenâtı itidal ve istikamet üzerine gitmiştir." (Lem'alar, On Birinci Lem'a, On Birinci Nükte)
"Nübüvvet, velâyete nisbeten derecesi o kadar yüksektir ki, nübüvvetin bir dirhem kadar cilvesi, bir batman kadar velâyetin cilvesine müreccahtır." (Lem'alar, Dördüncü Lem'a, Dördüncü Nükte)
"Tevhid-i hakikîyi bütün meratibiyle en mükemmel bir surette ders veren, ispat eden, ilân eden Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın risaleti, elbette o tevhidin kat’iyeti derecesinde sabit olmak lâzım gelir." (Lem'alar, Otuzuncu Lem'a, Dördüncü Nükte, Yedinci İşaret)