"Rezzâk-ı Kerîmin dergâhına iltica, rica, yalvarmak, hamd ve şükür şefaatiyle rızık istemek kapısı kapanmasın." "Eğer o dünyaya âit fâide ve menfaatlar, o ubudiyete, o virde, o zikre illet veya illetin bir cüzü olsa, o ubudiyeti kısmen ibtal eder." İzah?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"... Rızık ise, hayattan sonra nimetlerin en büyük bir hazinesi ve şükür ve hamdin en zengin bir menbaı ve ubudiyet ve dua ve ricaların en cemiyetli bir madeni olmasından, suret-i zâhirede müphem ve tesadüfe bağlı gibi gösterilmiş.Tâ her vakit Rezzâk-ı Kerîmin dergâhına iltica ve rica ve yalvarmak ve hamd ve şükür şefaatiyle rızık istemek kapısı kapanmasın. Yoksa, muayyen olsaydı, mahiyeti bütün bütün değişecekti. Şâkirâne, minnettarâne ricalar, dualar, belki mütezellilâne ubudiyet kapıları kapanırdı."(1)

Buradaki tesadüf, intizam ve rutinin zıddı şeklinde kullanılıyor, yoksa inkar ve küfür anlamında kullanılmıyor. Yani herkesin eceli ve rızkı güneşin milimetrik intizam ve rutini gibi belli ve belirgin olsa idi, o zaman insanlarda gaflet ve dehşet olurdu.

Mesela, herkesin rızkı belli olsa ve bir rutine bağlansa, kimse rızık noktasından şükretmezdi. Çiftçi güneşin her gün belli saatte doğup batması gibi hasadını ve rızkını belli bir ayda ve belli bir miktarda alsa idi, rızıktaki hikmet ve nimeti görüp şükür edemezdi, tıpkı güneşin doğup batmasındaki nimeti göremediğimiz gibi.

Yine ecel tesadüfi olmayıp yani her an başımıza gelmesi muhtemel bir vaziyette değil de belli bir rutin ve kanun dairesinde, belli bir yılda ve belli bir saatte belirgin olsa idi, ömrümüzün ilk kısmı gaflette geçer son kısmı ise sona yaklaşmanın verdiği korku ve endişe ile dehşette geçecekti. Allah bu hikmetten dolayı eceli belli ve belirgin değil tesadüfi yani her an başa gelebilir bir halette tanzim etmiştir.

Özet olarak, ecel ve rızkın rutine değil de tesadüfe alınması her halimizde ve anımızda Rabbimize iltica ve dua edebilmemiz içindir.

"Eğer o dünyaya âit fâideler ve menfaatlar, o ubudiyete, o virde veya o zikre illet veya illetin bir cüz´ü olsa, o ubudiyeti kısmen ibtal eder."(2)

Dua ve virdler birer kulluk vazifesidir. İhtiyaç ve musibetler ise, bu dua ve virdlerin vaktinin geldiğini gösteren alamet ve işaretlerdir. Yoksa hakiki anlamda okunma gerekçesi ve sebepleri değildirler. Şayet bir kişi sadece maddi ve manevi menfaat umarak dua ve vird okursa, bu Allah katında makbul olmaz. Ve o dua ve virdlerin çok özelliklerini de göremezler ve görmeye de hakları yoktur.

Nasıl akşam vakti akşam namazının girdiğine bir alamet ve işaret ise, ihtiyaç ve sıkıntılar da bu vird ve duaların okunma vaktinin geldiğine işaret eden levhalar ve alametler hükmündedir. Yağmursuzluk yağmur duasının vakti ve alametidir. Bu niyet ile okunan dualar neticesinde Allah sıkıntı ve musibeti başımızdan alırsa bu da onun fazl ve keremidir, şükre bir kapıdır.

Böyle dua ve virdlerin maddi ve manevi menfaatleri olması haktır ve zayıfları teşvik ve tervic etmek içindir. İnsanların ekserisi avam olmasından dolayı, bu gibi dua ve virdlere bir teşvik ve bir tervic olmak için Allah bu dualara bazı maddi ve manevi hediyeler ve menfaatler takmıştır. Lakin bu hediye ve menfaatler dua ve virdlerin okunmasında hakiki gerekçe ve sebep yerine geçerse, yani Allah için değil de maddi ve manevi menfaat için yapılırsa, o zaman o dua ve virdlerin makbuliyeti ve özelliği kaçar, neticesini göremez.

Dipnotlar:

(1) bk. Şualar, On Beşinci Şua.
(2) bk. Mesnevi-i Nuriye, Zühre, On Üçüncü Nota.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...