بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

2 وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ1 بِاسْمِهِ

اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ بِعَدَدِ ذَرَّاتِ الْكَاۤئِنَاتِ اَبَدًا 3

Hulûsi’nin birinci fıkrasıdır.

Eyyühe’l Üstâdü’l-Muhterem!

Kendilerini fakir ve hakir görmekte zevk alan zevât-ı âliye gibi değil, belki olduğu gibi görünmek isteyen ve “talebem, kardeşim, biraderzadem” ünvanlarıyla taltif buyurduğunuz bendeniz, hakikatte mânen düşkün bir vaziyette ve cidden duanıza muhtaç bir haldeyim. Serâpâ nur olan Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın hak ve hakikatini, bu asır insanlarının, bilhassa fırak-ı dâllenin gözlerine sokacak derecede, bazı Kur’ân lemeâtının zahir olmasına murad-ı İlâhî taallûk etmiş ve bu emr-i mühimme, felillâhilhamd, muhterem Üstadımız vasıta olmuştur.

İşte, hiç ender hiç olan bu talebeniz de, yine lütuf ve fazl ve inâyet-i İlâhî ile bu âli memuriyetini ifâ eden aziz ve muhterem hocasına ve Hazret-i Kur’ân hesabına pek cüz’î bir hademelik yaptırılmıştır. Bundan dolayı ne kadar şükretsem azdır; fahre zerre kadar hakkım yoktur. Belki şu hademelikte yapmış olmaklığım muhtemel hatîât ve kusurattan dolayı affımı niyaz ve istirham ediyorum. Fena şahsiyetimi târif eylemekliğim gerçi mânâsızdır. Fakat mürâsele ve mülâkatta bu babda pek çok büyük iltifatlarınızı gördüğümden mütehassıl hicap sevkiyle ufak bir tasdîde bulundum. Son iki mektubunuzda sual buyurulan hususa cevap vermekliğim ısrarla emir buyuruldu.

4 سَمِعْنَا وَاَطَعْنَا Fakat bu ağır suale, acz ve fakrın en müntehâsında bulunan bu kardeşiniz hak ve hakikate muvafık ve mutabık bir cevap verebilmek için inâyet ve kerem-i İlâhî ve meded-i ruhaniyet-i Peygamberîye iltica eyledi. Şöyle ki:

Mübârek Sözler şüphesiz Kitab-ı Mübînin nurlu lemeâtıdır. İçinde izaha muhtaç yerler eksik olmamakla beraber, küll halinde kusursuz ve noksansızdır. Beşerin her tabakası kendi fıtrî anlayışları nisbetinde onlardan hisse-mend ve faide-mend olurlar. Şimdiye kadar tenkit olunmaması, her meslek ve mezhep ve meşrep ehline hoş gelmesi ve mülhidlerin dil uzatamayıp ebkem kalmaları, kanaatimizin sıhhatine delâlet etmeye kâfidirler.

Vazifenizin bitmediğine dair düşünebildiğim burhanlar:

Evvelâ: Bid’atların çoğaldığı bir zamanda ulemânın sükût etmemeleri lâzım geldiğine dair beyan buyurulan hadîsteki emir ve zecir.

Saniyen: Peygamberimizin ittibâına mükellef olduğunuzdan, onlar gibi müddet-i hayatınızca vazifeye devam mecburiyeti olduğu.

Salisen: Madem bu hizmet münhasıran reyinizle değil, istihdam olunuyorsunuz; nasıl Mübelliğ-i Kur’ân, Fahr-i Cihan, Habib-i Yezdân Sallâllahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz Hazretleri birgün 5 اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ ferman-ı celîlini tebliğ buyurmakla aynı zamanda vazife-i risaletinin hitâmına remzen işaret eylemişti. Muhterem Üstadın da hizmeti kâfi görülürse, bildirilir kanaatindeyim.

Rabian: Sözler hakkında bugüne kadar sükût edilmesi ve tenkide cür’et edilmemesi, ilâ nihâye bu halin devam edeceğine delil olamaz. Hal-i hayatınızda muhtemel hücumlara evvelen ve bizzat zât-ı fâzılaneleri cevap vereceksiniz.

Hamisen: Dünyayı unutmak isteseniz, başka hiçbir sebep olmasa dahi, yalnız bu mübarek Sözler’le rabıta peydâ eden insanların rica edecekleri izahatı vermek isteyecek ve cevapsız bırakmayacaksınız.

Sadisen: Allah için sizi sevenlere ve sizden istizahta bulunanlara yazdığınız pek kıymetli yazılarla meclis-i ilminizde takrir buyurduğunuz mütenevvi ve Sözler’e bile geçmeyen mesâil kat’iyetle gösteriyorlar ki, ihtiyaç da, hizmet de bitmemiştir.

Birkaç mâruzât: Nurlu Sözler’i cemaate okumak nasip olduğu zamanlarda, bende bazı hissiyat hasıl oluyordu; şurada arza müsaadenizi rica edeceğim.

Evvelâ: Muhterem Üstadıma mâruzatta bulunmak için kalemi elime aldığım zaman, ruhumda büyük bir inkişaf hissediyor ve ihtiyarsız kalemim o andaki muvakkat duygularıma tercüman olduğunu görüyorum.

Saniyen: Şöyle düşünüyordum: Eğer yalnız adüvv-i ekber olan nefsin hilesinden ve cin ve ins ve şeytanların mekrinden emin olayım diye herkes başını karanlığa çekse ve kendisi kûşe-i nisyana çekilse veya çekilmek istese ve âlem-i insan ve âlem-i İslâm mühmel kalacak, kimsenin kimseye faidesi olmayacak bir zaman olsa; ben din kardeşlerime bu nurlu hakikatleri iblâğ edeyim de, Allahü Zülcelâl nasıl şe’n-i ulûhiyetine yaraşırsa öyle muamele eylesin. Nefsimi düşünmekten kat’-ı nazar etmeyi yine o zamanlarda çok faideli görüyordum. Bundaki hikmet nedir?

Salisen: Esmâ-i Hüsnâdan Rahmân ve Rahîm isimleri en âzam mertebede olduklarından mı, yoksa başka sebep ve hikmetle mi 6 بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ kelimesi içine dahil olmuşlardır? Bu da şu mektubu yazarken kalbime geldi, ben de soruyorum.

Aziz ve muhterem Üstadım, sizin vücudunuza yalnız bizler değil, bütün âlem-i İslâm muhtaçtır. Çünkü, mü’minlerin imanına kuvvet veren, gafilleri uyandıran, dalâlete düşenlere râh-ı hidayeti gösteren, hükemâ-yı felâsifeyi beht ve hayrette bırakan Kur’ân-ı Mübînden nebean ve lemeân eden o kudsî Sözler’in vücuduna vasıta oldunuz. Hemen Cenâb-ı Erhamürrâhimîn aziz Üstadımızı sıhhat ve âfiyette dâim ve ümmet-i Muhammed üzere kaim buyursun. Âmin, bihürmeti Seyyidi’l-Mürselîn.
Hulûsi

• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Allah’ın adıyla.
2 : “Hiçbir şey yoktur ki Allah’ı hamd ile tesbih etmesin.” İsrâ Sûresi, 17:44.
3 : Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi, kâinatın zerreleri adedince ebediyyen üzerinize olsun.
4 : “İşittik ve itaat ettik.” Bakara Sûresi, 2:285.
5 : “Bugün sizin dininizi kemâle erdirdim.” Mâide Sûresi, 5:3.
6 : Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.
Önceki Risale: Takdim ve Mukaddeme / Sonraki Risale: ( 2 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âli : yüce, yüksek
aziz : çok değerli, izzetli
bab : husus, konu
bilhassa : özellikle
biraderzade : kardeş çocuğu, yeğen
cüz`î : ferdî, az, küçük
emr-i mühimme : önemli iş
Eyyühe`l-Üstâdü`l-Muhterem : ey hürmete lâyık Üstad
fahir : övünme, gururlanma
fazl : cömertlik, ihsan, fazilet
felillâhilhamd : bütün övgüler yalnız Allah’a mahsustur
fena : kötü
fırak-ı dâlle : doğru yoldan sapmış gruplar
hademelik : hizmetçilik
hakikat : doğru gerçek
hakir : küçük, önemsiz
hatîât : hatâlar, günahlar
Hazret-i Kur’ân : Kur’ân-ı Kerim
hicap : utanç
hiç ender hiç olma : hiç içinde hiç olma; üstün bir değere sahip olmama
ifâ eden : yerine getiren, yapan
inâyet-i İlâhî : Allah’ın yardımı
istirham etme : merhamet dileme, bağışlanmayı isteme
Kur`ân-ı Mu’cizü`l-Beyân : açıklamalarıyla benzerini yapmaktan akılları âciz bırakan Kur’ân-ı Kerim
kusurat : kusurlar
lemeât : parıltılar
lütuf : bağış, ikram
memuriyet : memurluk
muhtemel : ihtimal dahilinde
muhterem : hürmete layık, saygıdeğer
murad-ı İlâhî : Allah’ın iradesi, dilemesi
mülâkat : görüşme
mürâsele : mektuplaşma
mütehassıl : hasıl olan, meydana gelen
niyaz etmek : dua etmek, yalvarmak
serâpâ : bütünüyle, baştan aşağıya
şükretmek : Allah’a karşı minnet duymak, teşekkür etmek
taallûk : âlakalı olma, ilgilenme
talebe : öğrenci
taltif buyurma : iltifat etme, gönül okşama
vasıta : vesile
vaziyet : durum
zâhir : açık, gözle görülür
zevât-ı âliye : büyük, yüce şahıslar, yüksek meziyetli kişiler
acz : acizlik, güçsüzlük
beşer : insanlık
beyan : açıklama
bid`at : aslen dinde olmayıp sonradan ortaya çıkan ve dine zarar verici yeni âdet ve uygulamalar
burhan : kanıt, kuvvetli delil
delâlet etmek : delil olmak, işaret etmek
ebkem : dilsiz, konuşamayan
ehil : yetkili, bilen
evvelâ : ilk olarak
Fahr-i Cihan : kâinatın övünç kaynağı; Peygamber Efendimiz
fakr : fakirlik, muhtaçlık
fayda-mend : faydalanmış
fıtrî : doğal, yaratılıştan gelen
Habib-i Yezdân : Cenâb-ı Hakkın sevgilisi, Peygamber Efendimiz
hadis : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek söz, fiil ve hareketi veya onun onayladığı başkasına ait söz, iş veya davranış
hakikat : doğru gerçek
hisse-mend : hisse almış, hissedar
iltica eylemek : sığınmak
inâyet : Allah’tan gelen yardım, ihsan, iyilik
istihdam olunma : çalıştırılma
ittibâ : tâbi olma, bağlanma
izah : açıklama
kâfi : yeterli
kanaat : görüş, inanç
kerem-i İlâhî : Allah’ın keremi, ikramı
Kitab-ı Mübîn : herşeyi açıkça beyan eden kitap, Kur’ân-ı Kerim
küll : bütün
lâzım gelme : gerekli olma
lemeât : parıltılar
mecburiyet : zorunluluk
meded-i ruhaniyet-i Peygamberî : Hz. Peygamber’in ruhaniyetinden gelen yardım
meslek : takip edilen yol, yöntem
meşrep : hareket tarzı, metod
mezhep : tutulan yol
mutabık : uygun, benzer
muvafık : uygun
mübârek : hayırlı, bereketli
Mübelliğ-i Kur`ân : Kur’ân’ı tebliğ eden, Peygamber Efendimiz
müddet-i hayat : hayat süresi; ömür
mükellef : yükümlü
mülhid : dinsiz, inkârcı
münhasıran : sadece, yalnızca
müntehâ : en son nokta
nisbetinde : oranında
rey : görüş, oy, istek
salisen : üçüncü olarak
Sallâllahu Aleyhi ve Sellem : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
saniyen : ikinci olarak
sevk : yönlendirme
sıhhat : sağlamlık, sağlık
Sözler : Risale-i Nur için kullanılan diğer bir ad
sükût etme : sessiz kalma, konuşmama
tasdî : rahatsız etme, baş ağrıtma
ulemâ : âlimler, ilim sahipleri
zecir : sakındırma
adüvv-i ekber : en büyük düşman
âlem-i insan : insanlık
âlem-i İslâm : İslâm dünyası
Allahü Zülcelâl : büyüklük ve haşmet sahibi olan Allah
arz : sunma, anlatma
bizzat : doğrudan, kendisi
cemaat : topluluk
cin ve ins : cinler ve insanlar
cür’et edilme : cesaret edilme
evvelâ/evvelen : ilk olarak
ferman-ı celîl : haşmetli buyruk; yani, yukarıda geçen âyet-i kerimedir.
hakikat : gerçek, esas
hal-i hayat : hayat hali, yaşarken
hamisen : beşinci olarak
hasıl olmak : meydana gelmek
hikmet : sebep, gaye, ince sır
hissiyat : hisler, duygular
hitâm : son bulma
iblâğ etme : ulaştırma, sunma
ihtiyarsız : irade dışı
ilâ nihâye : sonuna kadar
inkişaf : açılma, gelişme
istizahta bulunan : açıklama isteyen
izahat : açıklamalar
kâfi : yeterli
kanaat : görüş, fikir
kat’-ı nazar : bir şeye bakmaktan vazgeçme, ondan ilgisini kesme
kat’iyet : kesinlik
kûşe-i nisyan : unutma köşesi, unutulan yer
mâruzât : arz edilen, sunulan şeyler
mâruzâtta bulunma : bir mesele hakkında bilgi veya dilek arz etme, sunma
meclis-i ilmî : ilim meclisi, topluluğu
mekr : hile, düzenbazlık, aldatma
mesâil : meseleler
muamele eylemek : uygulamak
muhtemel : ihtimal dahilinde, olabilir
muhterem : saygıdeğer
muvakkat : geçici
mübarek : bereketli, hayırlı
mühmel : ihmal edilmiş
mütenevvi : çeşitli
nefis : insanı daima kötülüğe, maddî zevk ve isteklere sevk eden duygu
peydâ eden : oluşturan, kuran
rabıta : bağlantı, alâka
rabian : dördüncü olarak
remzen : işaret ederek
rica etmek : ummak, ümit etmek
sadisen : altıncı olarak
saniyen : ikinci olarak
Sözler : Risale-i Nur için kullanılan diğer bir ad
sükût edilme : sessiz kalınma
şe’n-i ulûhiyet : ibadete ve itaat edilmeye layık olan ilâhlık şanı
takrir buyurma : yazılı veya sözlü olarak bildirme
tebliğ buyurmak : bildirmek
vazife-i risalet : peygamberlik görevi
yaraşma : yakışma, uygun olma
zât-ı fâzılane : fazilet ve yüksek meziyet sahibi kişi
âfiyet : sağlık, selâmet
âlem-i İslâm : İslâm dünyası
âmin bihurmeti Seyyidi’l-Mürselîn : “Peygamberlerin Efendisi hürmetine duamızı kabul et Allah’ım!”
arz etmek : sunmak
âzam : en büyük
aziz : izzetli, çok değerli
beht : şaşkınlık
Cenâb-ı Erhamürrâhimîn : yardım ve lütuf sahiplerinin en merhametlisi, şeref ve yücelik sahibi olan Allah
dahil olmak : katılmak
dâim : devamlı
dalâlet : hak yoldan sapkınlık
Esmâ-i Hüsnâ : Allah’ın güzel isimleri
fütur : usanç
gafil : Allah’ı düşünmeyen ve sorumluluklarından habersiz olan
hakikat : gerçek, esas
hâl : çözüm
hasbe’l-beşeriye : insanlık cihetiyle, insanlık icabı
hâsıl olma : meydana gelme
hasse : duyu, his
hikmet : sebep, ince sır
Hulûsi :
hükemâ-yı felâsife : felsefe bilginleri, düşünürleri; filozoflar
hülâsaten : özet olarak, kısaca
intihap buyurma : seçme
kaim buyurmak : var etmek
kudsî : kutsal, mukaddes
Kur’ân-ı Mübîn : hak ve hakikati açıklayan Kur’ân
lemeân eden : parlayan, parıldayan
malûmât : bilgiler
matbaha-i Kur’ân : Kur’ân mutfağı; Kur’ân’ın gıda hazinesi
mesâil : meseleler
mevt : ölüm
muhterem : saygıdeğer
mü’min : iman etmiş, Allah’a ve Onun gönderdiği şeylere inanan
nazar : bakış açısı
nebean eden : kaynayıp çıkan, fışkıran
râh-ı hidayet : doğru ve hak olan yol, İslâmiyet yolu
Rahîm : her bir varlığa ayrı ayrı rahmet ve şefkatini gösteren Allah
Rahmân : çok merhamet sahibi olan ve şefkatle bütün yaratıkların rızkını veren Allah
salisen : üçüncü olarak
Sözler : Risale-i Nur için kullanılan diğer bir ad
şevk : şiddetli arzu ve istek
şükür : Allah’a karşı minnet duyma, teşekkür etme
tâlim : öğretme
ümmet-i Muhammed : Hz. Peygamberin (a.s.m.) davetine muhatap olan bütün insanlar
vücud : varlık
Yükleniyor...