Ahmed Galib’in Sözler hakkındaki Arabî fıkrasıdır.

مُقِيمُ السُّنَّةِ بِاْلاِجْتِهَادِ - قِوَامُ الدِّينِ فِى يَوْمِ الْفَسَادِ

سَلَلْتَ السَّيْفَ عَلَى الَّذِينَ ضَلُّوا - عَنِ الْحَقِّ وَهُمْ اَهْلُ الْعِنَادِ

بَيَانُكَ كَانَ صَمْصَامًا شَدِيدًا - عَلٰى اَهْلِ الضَّلاَلةِ وَ اْلاِرْتِدَادِ

وَنَادَيْتَ اْلجَوَانِبَ هَلْ اَجَابُوا - اِلٰى نَهْجِ الْحَقِيقَةِ وَالسَّدَادِ

اَجَابَ اَهْلُ قَلْبٍ طَاۤئِعِينَ - وَتَهْتَزُّ الْقُلُوبُ بِالْوَدَادِ

َلاَنْتَ دَعَوْتُهُمْ سِرّاً وَجَهْراً - لَقَدْ جَاؤُوكَ مِنْ اَقْصَى الْبِلاَدِ

فَمَا اسْتَغْنَوْا عَنِ اْلاٰياَتِ طُرّاً - ِلاَنَّهُمْ اَتَوْكَ بِاِعْتِمَادِ


رَأَوْا فِى نُطْقِكُمْ نُورًا جَلِيًّا - فَيَوْمًا بَعْدَ يَوْمٍ مُسْتَزَادٌ

فَتَحْتَ عَلَيْهِمْ اَبوَابًا كَثِيرًا - مِنْ اَقْسَامِ الْعُلُومِ بِالرَّشَادِ

جَزَاكَ اللّٰهُ مِنْ خَيْرٍ كَثِيرٍ - وَاَعْطَاكَ الصَّفَا فِى كُلِّ وَادٍ

وَيَحْفَظُ قَلْبَكُمْ مِنْ كُلِّ هَمٍّ - وَاٰثَارَكَ مِنْ طَوْرِ الْكَسَادِ

يُرَوِّجُ نُطْقَكُمْ فِى سُوقِ حِكْمَةٍ - بِاَنْوَارِ اِلٰى يَوْمِ التَّنَادِ

اَلاَ لاَتَرْتَعِبْ عَنْ دَعْوَةِ النَّاسِ - فَبَشِّرْ قَلْبَهُمْ وَاللّٰهُ هَادِى


AÇIKLAMA

Sen ki içtihad ve mücahedeyle, sünneti ihya edip, ikame ettin,
Şu asrın fesad gününde dini kuvvetlendirip, yücelttin.

Mânevî kılıç çektin hak yoldan sapanlara,
Ehl-i inad olup sapıtanlara

Dalâlet ehline karşı sözlerin sanki şimşekten bir kılıçtı,
Dinden dönenlerin önüne hem de ek şedîd çıktı.

Her tarafa nida ettin, Hakka gelin! Cevap verin! Nura gelin!
Hakikat yoluna girip, sıdk ve ihlâs ile her an sağlam durun!

Hakta nurla giden ehl-i kalb, sana itaatle cevap verdiler,
Muhabbetle dolan kalbler, aşk ve heyecanla coşup titrediler.

Evet sen onları gerek gizli, gerek açık Hakka davet ettin,
En uzak beldelerden sana şevkle gelenleri nurlara bend ettin.

Hak yolunda gördüler seni, istemediler delillerle isbat,
Çünkü inanmışlar doğruluğuna, sana etmişlerdi itimad.

Sözlerinizde gördüler, kalbler aydınlatan zahir parlak bir nur,
Gün be-gün artıyordu, kalblerde nur, yüzlere aksetmişti sürür.

Açmıştın Hakka giden çok kapıları, avamdan havassa kadar,
Esma ve sıfattan akseden, muhtelif ilimler tâ arşa kadar.

Mücahedenize mükâfaten, Allah size versin hayr-ı kesir,
Ağlayan gönlünüze, her yerde insin sürür ve safa-yı kebir.

Korusun kalbinizi Allah, her türlü sıkıntı gam ve kederden,
Korusun Mevlâ eserlerinizi, her türlü zıya’ ve hederden.

Hakîm ismine mazhar Sözler, bulsun hikmet çarşısında itibar,
Asrın karanlığını tard ile, nurlandırsın kıyamete kadar.

Ey Üstad çekinme, Kur’ân’a çağır, insanları Hakka et davet,
Mükâfatı müjdele, kalbleri sevindir, Allah’tandır hidayet.
Ahmed Galib

• • •
Önceki Risale: ( 101 ) / Sonraki Risale: ( 103 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

Arabî : Arapça
bend etmek : köle etmek
dalâlet : hak yoldan ayrılma, sapkınlık
ehl-i inad : inat edenler; Allah’ın emir ve yasaklarına boğun eğmeme konusunda inat edenler
ehl-i kalb : kalb ehli olanlar, kalbiyle mânevî olarak yükselişte bulunanlar
fesad : bozgunculuk, karışıklık
fıkra : kısa yazı
Hak : doğru, gerçek; herşeyi hakkıyla yaratan, varlığı hak olan ve her hakkın sahibi olan Allah
hakikat : doğru, gerçek
ihlâs : ibadet ve davranışlarda sadece Allah rızasını gözetme; samimiyet
ihya etmek : diriltmek, hayat vermek
ikame eden : yerleştiren
itimad etmek : güvenmek
muhabbet : sevgi
mücahede : cihad etme, din uğrunda çaba harcama
nida etmek : seslenmek
Nur : aydınlık, ışık; Risale-i Nur
nurlar : Risale-i Nur eserleri
sıdk : doğruluk
sünnet : Peygamberimizin söz, fiil ve hareketlerine dayanan yüce prensipler
şedid : şiddetli
arş : göğün en yüksek katı; Allah’ın büyüklük ve yüceliğinin ve herşeyi kuşatan sınırsız egemenliğinin tecellî ettiği yer
avam : halk tabakası, sıradan insanlar
Esma : Allah’ın isimleri
gün be-gün : günden güne
Hak : herşeyi hakkıyla yaratan, varlığı hak olan ve her hakkın sahibi olan Allah
Hakîm : herşeyi hikmetle, belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratan Allah
havass : seçkinler, okumuşlar tabakası
hayr-ı kesir : çok hayır, iyilik
heder : boş yere, faydasız
hidayet : doğru yola erdirme
hikmet : bir gaye ve faydaya yönelik olarak, mânâlı ve tam yerli yerinde olma
kıyamet : dünyanın sonu, varlığın bozulup dağılması, kâinatın ölümünden sonra, bütün ölülerin dirilip ayağa kalkmaları, mahşerde toplanmaları
mazhar : erişmiş, kavuşmuş
Mevlâ : efendi, koruyucu, sahip, Allah
muhtelif : çeşit çeşit
mücahede : cihad etme, din uğrunda çaba harcama
mükâfat : ödül
mükâfaten : ödül olarak
nur : ışık, aydınlık
nurlandırmak : aydınlatmak, ışıklandırmak
safa-yı kebir : büyük zevk, keyif
sıfat : Allah’ın sıfatları, vasıfları, nitelikleri
Sözler : Risale-i Nur Külliyatı’na verilen diğer bir ad
sürur : sevinç
tard : kovulma
zahir : açık
zıya’ : kayıp gitme, mahvolma
Yükleniyor...