Lügatler :
ahkâm-ı kat’iye : kesinleşmiş hüküm ve esaslar
âmâl-i bâtıl : doğru olmayan, imana uymayan ameller, davranışlar
âsuman : gökyüzü, gök kubbe
aziz : izzetli, çok değerli
bahâ : fiyat
bâki kalma : kalıcı ve sürekli olma
bârân-ı mârifet : Allah’ı tanıma, bilme yağmuru
bedî : eşsiz derecede güzel, benzersiz
bedîiyat : güzelliklerle dolu olan
beraat : temize çıkma, suçsuz olduğunun anlaşılması
bilkülliye : bütünüyle
cevahir : cevherler, değerli taşlar
cilve : görüntü, yansıma
derya : deniz
derya-yı maarif : bilgiler, bilimler denizi
efkâr-ı münafıkane : iki yüzlü, içten pazarlıklı fikirler, düşünceler
ehl-i dalâlet : doğru ve hak yoldan sapanlar, inançsız kimseler
feyezân-ı hikmet : hikmetin feyizli coşkunluğu, taşkınlığı
fıkra : kısa yazı
hatve : adım
hedm etmek : yıkmak
icra : yerine getirme
idâm-ı ebedî : dirilmemek üzere yok oluş; âhiret inancı olmadığı için ölümü ebedî yokluğa gitmek olarak görme
iktidar : güç, kudret
İlâhî : Allah tarafından olan
infaz : alınan kararın yerine getirilmesi, uygulanması
ka’r : dip, derinliğin en alt noktası
kavânîn-i ezeliye-i Sübhâniye : her türlü kusur ve eksiklikten uzak ve temiz olan Allah’ın ezelî kanunları
keşf-i kablelvuku : olmadan önce keşfetme, meydana çıkarma
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân : açıklamalarıyla akılları benzerini yapmaktan âciz bırakan Kur’ân
mânen : mânevî olarak
mü’min : iman eden; Allah’a ve Onun gönderdiği şeylere inanan
mücevherat-ı mütenevvia ve müteaddide : çeşit çeşit ve ve pek çok sayıda mücevherler
mücrim : günahkâr, suçlu
müfessir : Kur’ân’ı tefsir eden, yorumlayan
mümessil : temsilci
Nur deryası : Nur denizi; Risale-i Nur
sahil-i beyan : açıklama, anlatım sahili
sâl : yıl, sene
semâ-yı irfân : irfân semâsı; bilme, anlama göğü
Sözler : Risale-i Nur için kullanılan diğer bir ad
tâbir etme : ifade etme, adlandırma
takdir edilme : değer biçilme
zahiren : dış görünüş açısından
zemin : yer
zemin-i maarif : bilgiler, bilimler zemini, yeri
abd-i âciz : âciz, güçsüz kul
ârâmsız : durmaksızın, dinlenmeksizin
arz-ı ubudiyet : Allah’a kulluğunu sunmak
bahis buyurmak : bahsetmek, konu açmak
Cenâb-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan, şeref ve yücelik sahibi Allah
ednâ : en basit, en küçük
fâni : geçici olan, ölümlü
fevkinde : üstünde
fıkra : kısa yazı
had : sınır, yetki
hamd etme : şükür ve övgülerini sunma
hâmid : hamd eden; Allah’a övgü ve minnetlerini bildiren
hengâm : zaman, an
ifnâ etmek : yok etmek, harcamak
iktifa etmek : yetinmek
iktiza etme : gerektirme
kal’a : kale
kaside-i şerife : şerefli kaside; on beş beyitten az olmayan ve büyük bir şahsı övmek için yazılan şiir
kudsî : kutsal
lütf-u ihsan : bağışın, ikramın güzelliği
medyun : borçlu
mukabil : karşılık
mukaddes : kutsal
müşerrefiyet : şereflenme
mütalâa : etraflıca okuma, inceleme
müteşekkir : şükreden, teşekkürlerini bildiren
nefis : insanda lezzetlerin kaynağı olan ve onu maddî zevk ve isteklere sevk eden duygu
nurlu : aydınlık
risale : küçük çaplı kitap; Risale-i Nur’un her bir bölümü
riya : gösteriş
secdegâh-ı Rabbaniye : Allah’a secde edilen yer
şükretme : Allah’a karşı minnet duyma, teşekkür etme
tanzim : düzenleme
tarsîn : sağlamlaştırma, kuvvetleştirme
teşkilât-ı nuraniye ve mühimme : nurlu ve önemli oluşum
tevfikat-ı Sübhâniye : bütün kusur ve eksikliklerden münezzeh ve uzak olan Allah’ın yardımları
ubudiyet : Allah’a kulluk
vücud : beden
vücuda getirmek : meydana getirmek