Lügatler :
abd-i pürkusur : kusurla dolu kul
âciz : güçsüz anlamında, tevazu ifadesi olarak “ben” yerine kullanılan söz
acz : güçsüzlük
âhir : son
ahvâl : hâller, durumlar
alâ kadri’l-istitâa : elden geldiği kadar, güç yettiği kadar
âşikâre : açık, belli, meydanda
berk-i hâtif : göz kamaştıran şimşek
biçare : çaresiz
câmi : içine alan
dünyevî : dünya ile ilgili
dürbînî : dürbün gibi, derinlere inebilen
ekal : en az
feyiz : mânevî bereket, bolluk
fıkra : kısa yazı
füyuzat : feyizler, mânevî bolluk ve bereketler
had : sınır, yetki
hakaik : hakikatler, gerçekler
hakikat : gerçek, esas
hamd : övgü ve şükür
hizmet-i Kur’âniye : Kur’ân hakikatlerini yayma görevi
hususî : özel
iltica etmek : sığınmak
kâffe : bütün, hepsi
kudsî : kutsal
küşât : açma
levha-i saadet : mutluluk levhası
mâlik olan : sahip olan
matla-ı şems-i füyuzat : feyizler, bereketler güneşinin doğuş yeri
menba-ı fevz-i necat : kurtuluş zaferinin kaynağı
meşgale : meşguliyet
misâl : gibi
müştak : arzulu, istekli
nazar : bakış, görüş
nidâ-i belîğ : düzgün, kusursuz, yerinde sesleniş
nihayetsiz : sonsuz
nuranî : nurlu, parlak
peder : baba
safahat : safhaları
seyr ü sülûk : İlâhî hakikatlere ulaşmak için bir rehberin öncülüğünde çıkılan mânevî yolculuk
Sözler : Risale-i Nur Külliyatı
şehadet etmek : şahitlik yapmak
tarikat : tasavvufa dayalı, mânevî derecelere ulaşmayı esas alan yol ve yöntemler
temaşa etmek : bakmak, seyretmek
Üstad-ı Ekrem : cömert Üstad
vasfeylemek : nitelemek, özelliğini ifade etmek
vasıf : özellik, sıfat
âmin : kabul eyle, ey Allah’ım
ahzâb : hizbler, gruplar
ârâmsız : durup dinlenmeksizin
azamet : büyüklük
bertaraf etme : ortadan kaldırma
bid’a : dinde olmayıp sonradan dine zarar verecek şekilde ortaya çıkarılan şeyler
bizzat : doğrudan
câmi : içine alan, kapsayan
Cenâb-ı Kibriyâ : Allah’ın her cihetle büyüklüğü
darbe-i kudret : güç, kuvvet darbesi
delâlet eden : işaret eden
ed’iye : dualar
fıkra : kısa yazı
hakikat : gerçek, esas
hâssa : özellik
Hazret-i Mehdî : âhirzamanda gelip dini takviye edecek ve Müslümanların imanlarını yenileyecek olan zât
himmet-i âmme : herkesi içine alan himmet, gayret
hissemend : hisseli, hissesi olan
hüccet : güçlü, sarsılmaz delil
ıslah-ı âlem : dünyanın düzeltilmesi
iktiza etme : gerekme
ilhak ettirmek : eklemek, katmak
kahir : üstün
kanaat eden : inanan
kudret : güç, iktidar
mahz-ı hikmet : hikmetin ta kendisi
mâkul : akla uygun
muhtelif : çeşitli, farklı
muktedir : iktidar sahibi, gücü yeten
muvafakat : uygunluk, denklik
mücahede : cihad etme, mücadele
müessir : etkili
nam : ad
rahmet : İlâhî şefkat, merhamet
Rahmetullahi Aleyh : Allah’ın rahmeti onun üzerine olsun
sebebiyet verme : sebep olma
Şâh-ı Levlâk : yaratılanların şahı, kâinatın efendisi Hz. Muhammed (a.s.m.)
Şeâir-i İslâmiye : İslâmiyete sembol olmuş iş ve ibâdetler
şedit : şiddetli
şümullü : kapsamlı
tağyir : değiştirilme
tavk-ı lânet : lânet halkası
temin etme : sağlama
te’vilkârâne : aşırı yoruma giderek
ulemâü’s-sû’ : ilmi kötüye kullanan, dünyevî menfaat için ilmi âlet ve vasıta yapan âlimler
vâbeste : bağlı olma
vehim : kuruntu, varsayım
vesile : sebep
zahirî : görünüşte
zât-ı âlîşân : şanı yüksek zât
Zât-ı Üstadâne : Üstadın kendisi
zuhur : ortaya çıkma, görünme
zümre : topluluk