Sabri’nin fıkrasıdır.

Üstad-ı Ekremim Efendim Hazretleri;
Ekalli, kırk seneden beri hakikat âleminde nurlar saçan nuranî, kudsî, feyizli sözlerin kâffesi, bütün safahatında tarikat ve seyr-i sülûke ait pencereleri küşât ile, müştaklara temaşa ve berk-i hâtif misâl 1 تَعاَلَوْا اَيُّهَا اْلاِخْوَانِ nidâ-i belîğiyle dâvet etmekte iken, dürbînî bir nazara mâlik olanlar, pek âşikâre görüp ve dinleyip iltica etmekte iseler de, bu abd-i pürkusur, onlarla omuz omuza yürüyen, tarikatın ne demek olduğunu, matla-ı şems-i füyuzat ve menba-ı fevz-i necat olan, Yirmi Dokuzuncu Mektubun dokuz levha-i saadeti câmi Dokuzuncu Nüktesini okuduktan sonra, alâ kadri’l-istitâa öğrendim. Nihayetsiz füyuzat ve hadsiz ezvâk-ı mütenevviahâvi olduğunu, bir kat daha tasdik ettim. Elhamdü lillâh, şu nüktede nura muhtaç kalbime lâyüad nurlar bahşedildi.

Kalbimin hissedip, lisanımın ifadeye muktedir olamadığı derya-yı hakikate dalarak, şu eser-i giranbahânın şâyân-ı menn ü şükrân olduğunu arz ve mâba’dinin tevâli ve temadisini can ü yürekten talep ve temenni etmekte iken, işte tetimmesi olan üç telvih de ihsan buyuruldu.

Bu hâtime kısmı, vartalardan kurtulmak çaresini gösteren irşad ve ikazlarıyla, cidden bir levha-i saâdet ve bâis-i hayât-ı mücedded olmuştur. Acaba her an, en az bin bir nevi semere-i saâdetle tegaddî etmekten kaçan ve o cadde-i kübrâya asla lâyık olmayan iftira ve isnâdât perdelerini görüp, şu meş’ale-i adîmü’l-misâli söndürmek, zulümat ve dalâlât vadilerine yol açmak isteyen bakar-körlere ne demeli?

Nazîrsiz şuleleriyle asr-ı hâzırı ihyâ ve tenvir ve istikbalin krokisini bihakkın tanzim ve tahkim eden nurlar, ilelebed payidar olsun. Dilerim Bâri-i Teâlâ Hazretlerinden ki, şu âsâr-ı pürnûrun, bütün ümmet-i Muhammede (a.s.m.) tâmîmine muvaffakiyet ve müyesseriyet ihsân buyursun. Âmin.
Sabri

• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Ey kardeşler, geliniz.
Önceki Risale: ( 111 ) / Sonraki Risale: ( 113 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

abd-i pürkusur : kusurla dolu kul
âciz : güçsüz anlamında, tevazu ifadesi olarak “ben” yerine kullanılan söz
acz : güçsüzlük
âhir : son
ahvâl : hâller, durumlar
alâ kadri’l-istitâa : elden geldiği kadar, güç yettiği kadar
âşikâre : açık, belli, meydanda
berk-i hâtif : göz kamaştıran şimşek
biçare : çaresiz
câmi : içine alan
dünyevî : dünya ile ilgili
dürbînî : dürbün gibi, derinlere inebilen
ekal : en az
feyiz : mânevî bereket, bolluk
fıkra : kısa yazı
füyuzat : feyizler, mânevî bolluk ve bereketler
had : sınır, yetki
hakaik : hakikatler, gerçekler
hakikat : gerçek, esas
hamd : övgü ve şükür
hizmet-i Kur’âniye : Kur’ân hakikatlerini yayma görevi
hususî : özel
iltica etmek : sığınmak
kâffe : bütün, hepsi
kudsî : kutsal
küşât : açma
levha-i saadet : mutluluk levhası
mâlik olan : sahip olan
matla-ı şems-i füyuzat : feyizler, bereketler güneşinin doğuş yeri
menba-ı fevz-i necat : kurtuluş zaferinin kaynağı
meşgale : meşguliyet
misâl : gibi
müştak : arzulu, istekli
nazar : bakış, görüş
nidâ-i belîğ : düzgün, kusursuz, yerinde sesleniş
nihayetsiz : sonsuz
nuranî : nurlu, parlak
peder : baba
safahat : safhaları
seyr ü sülûk : İlâhî hakikatlere ulaşmak için bir rehberin öncülüğünde çıkılan mânevî yolculuk
Sözler : Risale-i Nur Külliyatı
şehadet etmek : şahitlik yapmak
tarikat : tasavvufa dayalı, mânevî derecelere ulaşmayı esas alan yol ve yöntemler
temaşa etmek : bakmak, seyretmek
Üstad-ı Ekrem : cömert Üstad
vasfeylemek : nitelemek, özelliğini ifade etmek
vasıf : özellik, sıfat
âmin : kabul eyle, ey Allah’ım
âsâr-ı pürnûr : baştan başa nurlarla dolu olan eserler
asr-ı hâzır : şimdiki asır, şimdiki devir
bahşedilme : hediye olarak sunulma
bâis-i hayât-ı mücedded : yenilenen hayatın sebebi, yapıcısı
Bâri-i Teâlâ : varlıklara biçim verip şekillendiren, onları mükemmel bir şekilde yaratan ve her türlü kusur ve eksiklikten uzak ve yüce olan Allah
bihakkın : hakkıyla, gerçek mânâsıyla
cadde-i kübrâ : büyük cadde
can ü yürekten : çok isteyerek, yürekten
dalâlât : hak yoldan sapkınlıklar, inkârlar
derya-yı hakikat : bir denizi andıran hakikat
elhamdü lillâh : “ezelden ebede her türlü hamd ve övgü Allah’a mahsustur”
eser-i giranbahâ : çok pahalı, kıymetli eser
ezvâk-ı mütenevvia : çeşit çeşit zevkler, lezzetler
hadsiz : sınırsız
hâtime kısmı : Yirmi Dokuzuncu Mektubun Zeyli
hâvi : içine alan
ihsân buyurmak : bağışlamak, vermek
ihyâ : hayat verme
ikaz : uyarı
ilelebed : sonsuza kadar
irşad : doğru yol gösterme
isnâdât : asılsız isnatlar, dayandırmalar; yatıştırmalar
lâyüad : sayısız
levha-i saâdet : mutluluk tablosu
lisan : dil
mâba’d : sonu, sonrası
meş’ale-i adîmü’l-misâli : benzersiz meş’ale
muktedir olma : gücü yetme
muvaffakiyet : başarı
müyesseriyet : kolaylıkla elde edilmiş
nazîrsiz : benzersiz, eşsiz
nevi : çeşit
Nurlar : Risale-i Nur
nükte : ince ve derin anlamlı ifade
payidar : iyice yerleşmiş, sağlam, sürekli
semere-i saâdet : mutluluk meyvesi
şâyân-ı menn ü şükrân : minnet ve teşekkür edilmeye lâyık
şule : ışık
tahkim eden : sağlamlaştıran
tâmîm : umûmileştirme, herkese duyurma
tanzim eden : düzenleyen
tegaddî etmek : gıdalanmak, beslenmek
telvih : kinaye şeklinde açıklama
temadi : devam etme
temenni etmek : dilemek, istemek
tenvir : aydınlatma
tetimme : ek, tamamlayıcı not
tevâli : uzayıp gitme, birbirinin ardından gelme
varta : tehlike
zulümat : dinsizlik karanlığı
Yükleniyor...