Hüsrev’in fıkrasıdır.

Sevgili Üstadım, muhterem Efendim;
Kur’ân-ı Kerîmin âyât ve kelimât ve hurufâtında görünen ihtilâf bertaraf edilmek üzere, yeniden hakikî ve esaslı bir surette âyât ve kelimât ve hurufâtın tesbit edileceği hakkındaki iş’âr-ı fâzılâneleri, cidden şâyân-ı tebşirdir. Bu ve bu gibi ahvâl, bizi Üstadımızın ulvî ve umumî olan vazifesinde her vakit için Cenâb-ı Haktan muvaffakiyet talebinde bulunmaklığa sevk ediyor. Bilhassa kardeşimiz Hacı Nuh Beye yazılan mektup sureti ve buna mümâsil diğer mektubat, bizim hayatımızı değiştirmiş ve müstakbeldeki hayatımıza nurlar serptiği gibi, bugünkü insanlığın giriftar olduğu riyakârlık, tabasbus ve temelluk ve emsâli gibi pek çok ahlâk-ı rezileden kurtarmış ve herbirerlerinin yerlerine de ahlâk-ı hasene fidanları gars ederek, birer şecere-i âliye ve nâfizenin vücuda gelmesine sebebiyet vermiştir. Hattâ o kadar diyebilirim ki, bugünkü beşeriyetin duygularından bam başka bir hayata sevk etmiş ve her ân, “Halıkımız bizden ne suretle razı olacak ve bugün ne gibi bir sa’y ile sahife-i hayatımı kapatacağım? Acaba ümmeti bulunduğumuz o sevgili Peygamber-i Zîşân Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimizin, dalâlet yolunu tutan veyahut dalâlete gidenlerin arkalarından giden ümmetlerini, ne suretle tarik-i hidâyete getirmek için sa’y etsek hoşnudiyet-i Peygamberîyi (a.s.m.) celb edebiliriz?” duyguları ve mefkûreleriyle yaşatmaktadır.

Kıymettar üstadlarına her hatvede ittibaı seven o talebelerinizin ruhlarında, Üstadlarının en güzel fıkrası olan “Kur’ân-ı Azîmüşşâna fedâ olan bu baş, başka yere eğilmeyecek” sözü hayatımızda en güzel ve en büyük bir miftah ve bir düstur olmuştur.

İşte bu hayatta, bu zevkle yaşadığımız için, bu vâdideki korku denilen mevhum kuvvet, talebelerinizin hak uğrunda gösterdikleri cesaretten korkmaktadır. Rızâ-i İlâhî uğrunda her gelecek hale memnuniyetle göğüs germeyi, Üstadlarının halinden hergün ve her an ders alan talebelerinize ve kardeşlerime hayırlı muvaffakıyetler ve saâdetler temenni ederken, sevgili Üstadım, size de lâyık olduğunuzdan daha güzel bir şekilde ve daha elyâk bir tarzda eltaf-ı Sübhaniyeye nâiliyetiniz için dua eder ve dâmenlerinizi kemâl-i hürmet ve tâzimle öperim, Efendim Hazretleri.
Hüsrev

• • •
Önceki Risale: ( 113 ) / Sonraki Risale: ( 115 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ahvâl : hâller, davranışlar
âmin : kabul eyle, ey Allah’ım
âyât : âyetler
bertaraf edilmek : ortadan kaldırılmak
burhan : kuvvetli delil
Cenâb-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan, şeref ve yücelik sahibi Allah
dimağ : akıl, bilinç
fakirhane : tevazu ifadesi olarak, kişinin kendi evi için kullandığı ifadedir
fıkra : kısa yazı
hâdisat : hâdiseler, olaylar
hakikî : gerçek, asıl
hatt-ı dest : el yazısı
hayr-ı kesir : çok hayırlar
himâye : koruma
hurufât : harfler
ihsan eylemek : bağışlamak, vermek
ihtilâf : anlaşmazlık, uyuşmazlık
isnad eden : dayandıran
iş’âr buyurulmak : belirtilmek, işaret edilmek
iş’âr-ı fâzılâne : hürmet ifadesi olarak “yüce şahsiyetinizin işaret etmesi” anlamında bir ifade
kâfi : yeterli
kat’î : kesin
kelimât : kelimeler
muhterem : saygıdeğer
muvaffakiyet : başarı
mümâsil : benzer olan
müstakbel : istikbal, gelecek
müşkülât : zorluklar, güçlükler
nükte : ince ve derin anlamlı ifade
raptetmek : bağlamak
risale : küçük çaplı kitap; Risale-i Nur’un her bir bölümü
sevk etmek : yönlendirmek
surette : şekilde
şâyân-ı tebşir : müjdeye lâyık
takviye etme : kuvvetlendirme, güçlendirme
tevafukat : birbirine uygun gelişmeler
ulvî : yüce, büyük
umumî : genel
vikaye etmek : korumak
vuku bulmak : gerçekleşmek, meydana gelmek
ziyade : çok, fazla
ahlâk-ı hasene : güzel ahlâk, güzel huylar
ahlâk-ı rezile : kötü ahlâk, alçak huylar
Aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
beşeriyet : insanlık
celb etmek : çekmek
dalâlet : hak yoldan sapkınlık, inkâr
dâmen : etek
düstur : prensip, kural
eltaf-ı Sübhaniye : her türlü kusur ve eksiklikten uzak ve yüce olan Allah’ın lütufları, bağışları
elyâk : daha lâyık
emsâl : benzerler
fıkra : kısa yazı
gars etme : ağaç fidanı dikme
giriftar olmak : tutulmak, yakalanmak
hak : gerçek, doğru
Hâlık : her şeyi yaratan Allah
hatve : adım; mertebe
hoşnudiyet-i Peygamberî : Peygamberimizin hoşnut olması
ittiba : tabi olma, uyma
kemâl-i hürmet ve tâzim : tam bir hürmet ve saygı
kıymettar : kıymetli, değerli
Kur’ân-ı Azîmüşşâna : şan ve şerefi yüce olan Kur’ân
mefkûre : ideâl, amaç olan şey
mevhum : gerçekte olmadığı halde var sayılan
miftah : anahtar
muvaffakıyet : başarı
nâiliyet : erişme, elde etme
Peygamber-i Zîşân : yüksek şan ve şeref sahibi olan peygamber; Hz. Muhammed (a.s.m.)
razı olmak : hoşnut olmak
Rızâ-i İlâhî : Allah’ın rızası ve hoşnutluğu
riyakârlık : gösteriş
sa’y : çalışma
saâdet : mutluluk
sahife-i hayat : hayat sayfası
sebebiyet vermek : sebep olmak
suret : şekil
şecere-i âliye ve nâfize : yüksek ve temiz ağaç
tabasbus : yaltaklanma, kendini küçülterek başkasına beğendirmeye çalışma
tarik-i hidâyet : doğru yol; hak ve batılı ayırt edip, doğru yola girmek, sapıklıktan ve batıl yoldan uzaklaşmak
temelluk : dalkavukluk
temenni etmek : istemek, dilemek
ümmet : Hz. Peygambere inanıp onun yolundan giden mü’minler
vücuda gelme : meydana gelme, oluşma
Yükleniyor...