Hâfız Ali’nin bir fıkrasıdır ki küçük bir meselede, “Gücendin mi?” diye istifsar münâsebetiyle yazılmıştır.

Eyyühe’l-Üstadü’l-Muhterem;

Hayatımın her safhasından kıymetli ve o hayatı, pervâne-misâl, bir emrinin infâzına ateşte yakmaya her an hâzır olduğum kıymetli Üstadım;
Evet, değil böyle hakikat uğrunda, hattâ bir kıymetli hediyeyi ihsan eden Pâdişâh-ı Zîşân için, o hediyeyi sarf etmekte tereddüt edilemez. Öyle de, Üstadım, bize emanet olarak ve ne zaman alınacağı meçhul olan hayatın ve her zaman emrine âmâde ve hazır olduğum Cenâb-ı Mün’imin, o emânet üzerine ne gibi emri vâki olsa, inşaallah, bilâ-tereddüt emanetini iâdeye hazırız. Madem siz, o Padişah-ı Bîzevâlin kurbiyet-i İlâhiyesinde, aynı emrini tebliğe memur bulunuyorsunuz; öyleyse, her mübarek sözünüz hak ve aynı rahmettir.

Hem efendim, bahçıvan-misâl, fidanları büyütmek üzere, hayvanat-ı muzırranın taarruzundan bir an evvel kurtarmak için aşağı dallar kesilir ki, tâ yükselsin. O fidanların hiçbir cihetle hakları yoktur ki, “Bizi tımar eden ve hayatımıza sebep olan, bizi bazan rencide ediyor” diyemezler. Zira hâl-i asıllarıyla kalsaydılar, bir muzır hayvan koparacaktı ve topraktaki kökü de tefessüh edecekti, yok olacaktı.

Evet, Üstadım, mübalâğasız, pür-kusurlukta mislim olmadığını nefsime bile bazan kabul ettirdiğim, yalnız pür-zünûb talebenizi, dizlerime değil, belime değil, boğaz çukuruma değil, belki de boyumdan aşan ve belki dahilimin de siyah çamurlara mezc olduğu ve tefessüh etmeye başladığı bir zamanda Hızır gibi yetişip ve misl-i Lokman, Kur’ân-ı Hakîmin şifahenesinden lemeân eden muâlecelerle tedaviye başladınız. Hayat ismine lâyık bir hayat bahşına vesilesiniz. O hayatı ihsan edene ve vesile olan uğruna, o hayatı ifnâ etmemek HAŞİYE kâr-ı akıl değildir.

Hem bir hasta, ameliyata muhtaç olduğunu bilmelidir. Ve hastasını gece gündüz tedavi altında bulunduran eczacıya karşı yüz binlerle teşekkür ve o eczacıya eczahaneyi teslim eden Hakîm-i Pür-kemâl, Kadîr-i Bîmisâl Hazretlerine nihayetsiz hamd ve şükre borçluyuz. Ve bu borcumu ifa edemediğimden pek mükedderim. Allahü Teâlâ sizden ebeden razı olsun.
Hâfız Ali (r.h.)

• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

HAŞİYE : Benim bedelime şehid olacağını hissetmiş. Kuvvet-i ihlâsın kerameti olarak haber veriyor. Haber verdiği gibi şehid oldu. Said Nursî
Önceki Risale: ( 116 ) / Sonraki Risale: ( 118 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âmâde : hazır
Cenâb-ı Kibriyâ : Allah’ın her cihetle büyüklüğü
Cenâb-ı Mün’im : gerçek nimet verici olan Allah
dalâlet : hak yoldan sapkınlık
dâr-ı dünya : dünya yurdu
ehl-i bid’a ve mülhid : dinin aslında olmadığı halde, sonradan çıkarılan zararlı şeyleri dine mal etmeye çalışanlar ve dinsizler
eyyühe’l-Üstadü’l-Muhterem : ey saygıdeğer Üstad
fıkra : kısa yazı
gaybûbet : göz önünde olmayış, yokluk
hâb-ı gaflet : gaflet uykusu
hakikat : gerçek, esas
hasıl olmak : meydana gelmek
haşiye : dipnot, açıklayıcı not
havâle etmek : bir işi başka birine bırakma
hidayet : doğru ve hak olan yol, İslâmiyet
ihsan eden : bağışlayan, veren
iktidar : güç, kudret
infaz : emri yerine getirme; uygulama
intişar : yayılma
irtihâl-i dâr-ı bekà etmek : sonsuz âleme göç etmek; vefat etmek
istifsar : yorum isteme
karîn-i icabet : kabule yakın
kifayetsizlik : yetersizlik
Lâ ilâhe illâllah : “Allah’tan başka ilâh yoktur”
meçhul : bilinmeyen
Mektubatü’n-Nur : nurun mektupları; Mektubat
münâcât : Allah’a yalvarış, dua
münâsebetiyle : sebebiyle, nedeniyle
müşerref : şerefli, değerli
niyaz : duâ, istek
Pâdişâh-ı Zîşân : şan ve şeref sahibi olan padişah; Allah
pervâne-misâl : pervâne gibi, pervâneye benzer
rahmetullahi aleyh : Allah’ın rahmeti onun üzerine olsun
Rahmetullahi aleyhi rahmeten vâsiaten : Allah bol bol rahmet etsin
safha : dönem
sarf etmek : harcamak
şedîd : şiddetli
tarik-i hak ve hidayet : hak ve hidayet yolu; doğru yol olan İslâmiyet
teksir : çoğaltmak
vazife-i kudsiye : kutsal görev
ya Rabbî : ey Rabbim
aynı emir : emrin aslı; emrin tâ kendisi
aynı rahmet : şefkat ve merhametin tâ kendisi
bahçıvan-misâl : bahçıvan gibi
bahş : ihsan, verilme
bilâ-tereddüt : tereddütsüz
dahil : içeri, iç kısım
ebeden : sonsuza kadar
hak : doğru, gerçek
Hakîm-i Pür-kemâl : her işini hikmetle, yapan ve mükemmelliğin sonsuz derecesine sahip olan Allah
hâl-i asıl : asıl hâl
hamd : övgü ve şükür
haşiye : dipnot, açıklayıcı not
hayvanat-ı muzırra : zararlı hayvanlar
ifa etme : yerine getirme
ifnâ etme : yok etme
ihsan eden : bağışlayan
inşaallah : Allah dilerse
Kadîr-i Bîmisâl : herşeye gücü yeten, sonsuz güç ve kudret sahibi olan, eşi ve benzeri olmayan Allah
kâr-ı akıl : akıl kârı
keramet : Allah’ın bir ikramı olarak, Onun sevgili kullarında görülen olağanüstü hâl ve hareketler
Kur’ân-ı Hakîm : her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân
kurbiyet-i İlâhiye : Allah’a yakınlık
kuvvet-i ihlâs : ibadet ve davranışlarda sadece Allah’ın rızasını gözetmenin verdiği kuvvet
lemeân eden : parlayan, parıldayan
mezc olmak : karışmak, bütünleşmek
misil : benzer
misl-i Lokman : Lokman gibi
muâlece : ilâç verme, tedavi etme
muzır : zararlı
mübalâğasız : abartısız
mübarek : bereketli, değerli
mükedder : dertlenen, dertli
nefis : kişinin kendisi; insanı maddî zevk ve isteklere sevk eden kuvvet
nihayetsiz : sonsuz
Padişah-ı Bîzevâl : yok olmayan, varlığı son bulmayan padişah; Allah
pür-kusurluk : kusurlarla doluluk
pür-zünûb : günahlarla dolu
rencide etmek : incitmek
şifahane : hastane
şükür : teşekkür
taarruz : saldırı
tebliğ : bildirme
tefessüh etmek : bozulmak
vâki : gerçekleşmiş
vesile : aracı
Yükleniyor...