Sabri’nin fıkrasıdır.

Üstad-ı Ekremim;
Hikmetü’l-İstiâzenin ikinci kısmı öyle kıymettar bir hazine-i cevahir ve maraz-ı vesvesenin iksir bir ilâcıdır ki, âlem-i fâniden âlem-i bekaya göçünceye kadar, nefis ve şeytanın hücumuna mâruz bulunan insan, kalbinin üzerine asıp beraberinde taşımalı. O iki düşman her zaman köpük gibi, zahirde birşeye benzeyip, hakikatte ele avuca girmeyen havâî itirâzât-ı muannidâne yaparlar. Onlara karşı en rasîn tahassungâh ve en güzel esliha ve bu uğurda sarf edilecek hâlis sikkeler bunlardır. Zira vücudumda tecrübe yaptım. Sualleri okuduğum vakit nefsim, sual cihetine mâil bulunuyor. Ve ehemmiyet veriyor. Fakat, elhamdü lillâh, akabinde, tevâli eden Kur’ânî elmas müdafaalar, o kabil emrâz-ı nefsaniyeyi çabuk çürütüyor ve kökünden kurutuyor. Şu nuranî ve Kur’ânî hikmetleri bihakkın takdir hususunda, zîruh ve zîşuurun mükemmeli bulunan nev-i beşerin, bidâyet-i vahiyden tâ haşre kadar, i’câz ve icâzında izhar-ı acz edegeldikleri, dâvâmızın bâriz ve zâhir bir delilidir.

Hülâsa: Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın ahkâm-ı bî-nazîrinden olan şu Risale-i İstiâze-i Furkaniyeyi mütalâamda, derya-yı hakaikte sermest-i hayran kalarak, kemâl-i aşkla dedim: “Yâ Rab, şu Kitab-ı Mübînin infaz-ı ahkâmını teshil ve teysir ve dellâl-ı Kur’ân’ı da, âmâl ve makasıdında muvaffak ve cemi’ ihvanımla beraber bu kemter kulunu da, hulûl-i ecelime değin, Kitab-ı Mübîne hâdim buyur” duasıyla arîza-i âciziyeye hâtime veririm.
Sabri

• • •
Önceki Risale: ( 152 ) / Sonraki Risale: ( 154 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ahkâm-ı Kur’âniye : Kur’ân’ın hükümleri
âlem-i beka : devamlı ve kalıcı olan âhiret âlemi
âlem-i fâni : gelip geçici dünya
âmin : kabul eyle, ey Allah’ım
aziz : çok değerli
Cenâb-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan, şeref ve yücelik sahibi Allah
cihet : yön
ehemmiyet : değer, önem
ehl-i irşad : doğru yol gösterenler, mürşidler
esliha : silâhlar
fıkra : kısa yazı
hak ve hakikat : doğru gerçek
hakikat : gerçek, asıl
hâlis : saf
havâî : boş; delilsiz
hazine-i cevahir : cevherlerden, değerli taşlardan oluşan hazine
Hikmetü’l-İstiâze : şeytanın şerrinden Allah’a sığınmanın sebepleri ve faydaları; On Üçüncü Lem’a
hüsn-ü insaniyet : insanlığın güzelliği
ıslah : düzeltme, iyileştirme
iksir : etkili ilaç
inkâr : kabul etmeme, reddetme
itirâzât-ı muannidâne : inat ederek yapılan itirazlar
kıymettar : kıymetli, değerli
mahrumiyet : yoksun kalma
mâil bulunma : bir tarafa doğru eğilme, yönelme
maraz-ı vesvese : kuruntu, şüphe hastalığı
mü’min : Allah’a ve Ondan gelen herşeye inanan kimse
müşkilât : zorluklar
nefis : bir kimsenin kendisi; insanı daima kötülüğe, maddî zevk ve isteklere sevk eden duygu
rasîn : sağlam, sarsılmaz
sâfiyet : temizlik, arınmış olma
sarf edilme : harcanma
sikke : eskiden kullanılan bir tür madeni para
sû-i tefehhüm : yanlış anlama
sû-i zan : kötü zan, şüphe
sürurlu : mutlu
tahassungâh : sığınma yeri, sığınak
tebdil etme : değiştirme
tebliğ : bildirme
tecrübe yapma : deneme, sınama
Üstad-ı Ekrem : çok şerefli ve cömert Üstad
zahir : görünür
zira : çünkü
ahkâm-ı bî-nazir : benzersiz hükümler, esaslar
akabinde : sonrasında
âmâl : emeller, arzular
arîza-i âciziye : “bu aciz talebenizin bazı meselelerini sunduğu dilekçe” anlamına gelen ifade
bâriz : açık, belli
bidâyet-i vahiy : vahyin başlangıcı
bihakkın : tam anlamıyla
cemi’ : cümle, bütün
dalâlet : hak yoldan sapkınlık
dâvâ : iddia
dellâl-ı Kur’ân : Kur’ân’ın gerçeklerini ilân eden, duyuran; Bediüzzaman Said Nursî
derya-yı hakaik : hakikatler deryası, gerçekler denizi
elhamdü lillâh : “ezelden ebede her türlü hamd ve övgü Allah’a mahsustur”
emrâz-ı nefsaniye : nefse ait hastalıklar
fıkra : kısa yazı
hâdim : hizmetçi
hak ve hakikat : doğru, gerçek; asıl ve esas
haşir : öldükten sonra yeniden diriltilip Allah’ın huzurunda toplanma
hâtime verme : bitirme; sona erdirme
hikmet : sebep, sır, gaye
Hikmetü’l-İstiâze : On Üçüncü Lem’a
hulûl-i ecel : ecelin gelmesi
hülâsa : özet olarak
i’câz : mu’cize oluş, bir benzerini yapmakta başkalarını âciz bırakma
îcâz : az sözle çok şeyler anlatma
ihvan : kardeşler
inâyet : ihsan, iyilik
infaz-ı ahkâm : hükümleri yerine getirme, uygulama
irsal : gönderme
izhar-ı acz : güçsüzlüğünü gösterme
kabil : tür, tarz
kemâl-i aşk : büyük bir aşk
kemter : âciz, fakir
Kitab-ı Mübîn : herşeyi açıkça beyan eden kitap; Kur’ân
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân : açıklamalarıyla benzerini yapmaktan akılları âciz bırakan Kur’ân-ı Kerim
Kur’ânî : Kur’ân’a ait
makasıd : maksatlar, gayeler
mudil : hak yoldan sapmış ve sapıtan, sapkın kimseler
muvaffak : başarmış
mütalâa : dikkatle okuma, inceleme
nev-i beşer : insanlar
nuranî : nurlu, parlak
Risale-i İstiâze-i Furkaniye :
sermest-i hayran : hayranlıktan oluşan baş dönmesi, kendinden geçme
takdir : değer vermek
tenvir : nurlandırma, aydınlatma
teshil : kolaylaştırma
tevâli eden : uzayıp giden, devam eden
teysir : kolaylaştırma
vâzıh : açık, aşikâr
yâ Rab : ey Rabbim; varlıklara her türlü ihtiyaçlarını veren ve onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah’ım
zâhir : açık, âşikar
zîruh : ruh sahibi, canlı
zîşuur : şuur sahibi
Yükleniyor...