Lügatler :
ahkâm-ı Kur’âniye : Kur’ân’ın hükümleri
âlem-i beka : devamlı ve kalıcı olan âhiret âlemi
âlem-i fâni : gelip geçici dünya
âmin : kabul eyle, ey Allah’ım
aziz : çok değerli
Cenâb-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan, şeref ve yücelik sahibi Allah
cihet : yön
ehemmiyet : değer, önem
ehl-i irşad : doğru yol gösterenler, mürşidler
esliha : silâhlar
fıkra : kısa yazı
hak ve hakikat : doğru gerçek
hakikat : gerçek, asıl
hâlis : saf
havâî : boş; delilsiz
hazine-i cevahir : cevherlerden, değerli taşlardan oluşan hazine
Hikmetü’l-İstiâze : şeytanın şerrinden Allah’a sığınmanın sebepleri ve faydaları; On Üçüncü Lem’a
hüsn-ü insaniyet : insanlığın güzelliği
ıslah : düzeltme, iyileştirme
iksir : etkili ilaç
inkâr : kabul etmeme, reddetme
itirâzât-ı muannidâne : inat ederek yapılan itirazlar
kıymettar : kıymetli, değerli
mahrumiyet : yoksun kalma
mâil bulunma : bir tarafa doğru eğilme, yönelme
maraz-ı vesvese : kuruntu, şüphe hastalığı
mü’min : Allah’a ve Ondan gelen herşeye inanan kimse
müşkilât : zorluklar
nefis : bir kimsenin kendisi; insanı daima kötülüğe, maddî zevk ve isteklere sevk eden duygu
rasîn : sağlam, sarsılmaz
sâfiyet : temizlik, arınmış olma
sarf edilme : harcanma
sikke : eskiden kullanılan bir tür madeni para
sû-i tefehhüm : yanlış anlama
sû-i zan : kötü zan, şüphe
sürurlu : mutlu
tahassungâh : sığınma yeri, sığınak
tebdil etme : değiştirme
tebliğ : bildirme
tecrübe yapma : deneme, sınama
Üstad-ı Ekrem : çok şerefli ve cömert Üstad
zahir : görünür
zira : çünkü
ahkâm-ı bî-nazir : benzersiz hükümler, esaslar
akabinde : sonrasında
âmâl : emeller, arzular
arîza-i âciziye : “bu aciz talebenizin bazı meselelerini sunduğu dilekçe” anlamına gelen ifade
bâriz : açık, belli
bidâyet-i vahiy : vahyin başlangıcı
bihakkın : tam anlamıyla
cemi’ : cümle, bütün
dalâlet : hak yoldan sapkınlık
dâvâ : iddia
dellâl-ı Kur’ân : Kur’ân’ın gerçeklerini ilân eden, duyuran; Bediüzzaman Said Nursî
derya-yı hakaik : hakikatler deryası, gerçekler denizi
elhamdü lillâh : “ezelden ebede her türlü hamd ve övgü Allah’a mahsustur”
emrâz-ı nefsaniye : nefse ait hastalıklar
fıkra : kısa yazı
hâdim : hizmetçi
hak ve hakikat : doğru, gerçek; asıl ve esas
haşir : öldükten sonra yeniden diriltilip Allah’ın huzurunda toplanma
hâtime verme : bitirme; sona erdirme
hikmet : sebep, sır, gaye
Hikmetü’l-İstiâze : On Üçüncü Lem’a
hulûl-i ecel : ecelin gelmesi
hülâsa : özet olarak
i’câz : mu’cize oluş, bir benzerini yapmakta başkalarını âciz bırakma
îcâz : az sözle çok şeyler anlatma
ihvan : kardeşler
inâyet : ihsan, iyilik
infaz-ı ahkâm : hükümleri yerine getirme, uygulama
irsal : gönderme
izhar-ı acz : güçsüzlüğünü gösterme
kabil : tür, tarz
kemâl-i aşk : büyük bir aşk
kemter : âciz, fakir
Kitab-ı Mübîn : herşeyi açıkça beyan eden kitap; Kur’ân
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân : açıklamalarıyla benzerini yapmaktan akılları âciz bırakan Kur’ân-ı Kerim
Kur’ânî : Kur’ân’a ait
makasıd : maksatlar, gayeler
mudil : hak yoldan sapmış ve sapıtan, sapkın kimseler
muvaffak : başarmış
mütalâa : dikkatle okuma, inceleme
nev-i beşer : insanlar
nuranî : nurlu, parlak
Risale-i İstiâze-i Furkaniye :
sermest-i hayran : hayranlıktan oluşan baş dönmesi, kendinden geçme
takdir : değer vermek
tenvir : nurlandırma, aydınlatma
teshil : kolaylaştırma
tevâli eden : uzayıp giden, devam eden
teysir : kolaylaştırma
vâzıh : açık, aşikâr
yâ Rab : ey Rabbim; varlıklara her türlü ihtiyaçlarını veren ve onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah’ım
zâhir : açık, âşikar
zîruh : ruh sahibi, canlı
zîşuur : şuur sahibi